Yazarlarımız, Ali Kırkar, Ayfer Feriha Nujen, Ayşe Selen, Başak K. Ertanoğlu, Bekir Abin, Erinç Durlanık, Erkan Karakiraz, Ezgi Erdoğan, Fırat Güllü, Fikri Buber, Hülya Mete, İlker Filiz, Özlem Şan, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Nedim Tekerek, Nilay uslu, Pınar Alev, Ramazan Parladar, Ruhşen Doğan Nar, Serkan Solkun, Şengül Can, Tuğçe Ayteş, Tülay Akyol, Yusuf Turhallı.
Çizerlerimiz, Ahmet Coka, Ayfer Feriha Nujen, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Onur Saylam, Yunus Kocatepe.
Bu dergiyi, cehennem gibi bir dünyanın cehennem gibi bir yaz günü sana ulaştırmaya çalışıyorsak elbet bizim de büyük travmalarımız var demektir. Düşünsene, İstanbul’un suyu bitiyor; dünya, üzerinde yaşanmaz bir yer haline geliyor; bonzayi can almaya devam ediyor; Yavuz Bingöl hepimizi şaşırtıyor, Orhan Baba iktidar kankalığını perçinliyor (Hülya Koçyiğit de orada biliyoruz; hepsini aklımızda mıh gibi taşıyoruz), Kapitalist Komünizm adlı yeni bir hippi topluluğu göveriyor, Leman Sam Araplardan tiksiniyor, Yıldız Tilbe Hitler hayranı çıkıyor, iktidar düşmanı edebiyatçı tayfası sarayının tahtından krallığının topraklarının güvenliğini gözetliyor, faşizm karşıtı sanat erbabı dilini faşizmle inşaa ediyor ve daha ve daha ve daha…
İktidar, erkek egemen toplumun en eski hastalığıdır. Neredeyse her noktası iktidar ilişkileriyle örülmüş erkek egemen toplumun pençesinde çırpınmaktayız. Yahut çırpınmıyoruz da öyle zannediyoruz. Geçtiğimiz günlerde “sanatçı”lar için verilen yemekten sen de haberdarsındır ikizim, ikiyüzlüm. Ülkemiz iktidara yakın “sanatçı” tipi açısından çok bereketli bir ülke… Neyse ki, muhalif sanatçısı daha fazla da avunabiliyoruz. Her dönem, Bolu Bey’inin sofrasından sebeplenen iktidar “sanatçı”ları oldu, olacaktır da. Ama Yılmaz Güney'den Nuri Bilge Ceylan’a yumruklarını havaya kaldırıp halkını selamlayan sanatçılarımız olduğu müddetçe geleceğe umutla bakabilmeye devam edeceğiz. İktidar-sanat ilişkisi muhtemelen yüzyıllar boyunca sanat dünyasının gündeminde önemli bir yer teşkil etti. Sanatçı iktidara yakın olur mu? İktidar sanatı manipüle edebilir mi? Sanatın içinde nasıl iktidar yapıları vardır? Baskılar sanatı yıldırabilir mi? Sanat toplum için mi yoksa sanat için mi? Yoksa ikisi de mi? Bu tip sorular sanat dünyasını her dönem meşgul edegelmiş ve edegitmeye devam edecek gibi duruyor. Çünkü iktidar, Demokles'in kılıcı gibi hepimizin tepesinde ve hepimizin ensesini ürpertmekte.
Biliyorsun suç ortağım, Çerçi Sanat çıkarken bir söz vermiştik: Çerçi Sanat hepimizin olacak. Bize dünyanın sadece tüketmekten ve özel mülkiyetten ibaret olduğunu kabul ettirmeye çalışan anlayışa dil çıkaracağız. Dünya, üzerinde yaşayan her şeyindir. Benim, senin,onun değildir. Ve dünya bu haliyle kolektiftir. Her şey kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Sadece insani şeyler değil, doğa da kolektif çalışır. Örneğin bok böcekleri olmasa dünya nasıl bir yer haline gelirdi biliyor musun? Şaka bir yana Çerçi Sanat’ın daha ilk sayısında sanatın kolektif bir üretim biçimi olduğundan bahsetmiştik. Zaten bu yüzden internet ortamını seçmiştik. Eser, tam da kolektif bir üretim olmasıyla hepimizin daha rahat ulaşabileceği bir yerde olmalıydı. Yine bu minvalde dosyalarımızı da beraber üretelim demiştik. İşte bu çağrımız ilk meyvesini bu sayımızla verdi. Bu sayımızın günebakan adı “Tiyatro Özel”. Özlem Şan’ın koordinatörlüğünde “Başak K. Ertanoğlu, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Tülay Akyol” dan oluşan bir ekip tarafınca hazırlandı. Bir sürü ismin katkıda bulunduğu sayının amacı, günümüz tiyatrosunun Türkiye penceresini açmaktı. Azınlık tiyatrosu, radyo tiyatrosu, çocuk tiyatrosu, pantomim gibi bir çok alanın yanı sıra yayıncılık kanadında da tiyatronun yankılarını görmek istedik. Sadece tiyatro üzerine söz söylemeyelim, internet dergisi olmanın avantajlarını kullanarak tiyatro da yapalım dedik ve üç adet radyo oyunu hazırladık. Çerçi Sanat olarak bu tip dosya konuları yapmaya devam edeceğimizi belirtip sözü dosyayı hazırlayan ben’e bırakalım.
Bu kez Çerçi; perdesini, ışığını, dekorunu alıp çıktı yola. İstedi ki, bu özel sayıda tiyatroya dair ne varsa elimizden geldiğince konuşalım, tartışalım, haberdar olalım… Tiyatronun hali nicedir görelim. Devlet Tiyatrolarından Şehir Tiyatrolarına kadar, denetim altında olan tüm alanlarda baskının ve sansürün varlığını iyice hisseder olduk. Devlet Tiyatrolarından sebebini bilmediğimiz nedenlerden dolayı kaldırılan oyunlar, Şehir Tiyatrolarındaki repertuvarın her geçen gün biraz daha biçim değişikliğine uğraması ve muhafazakârlaşması bu baskı ve sansürün en belirgin göründüğü durumlar. Devlet ve Şehir Tiyatrolarındaki bazı duyarlı oyuncu, yönetmen ve dramaturgların tepkileri ve direnişleri dışında bu duruma en anlamlı duruşu sergileyenler bağımsız ve alternatif tiyatrolar. Sanatın, bulunduğu çağı temsil edebilir olması gerçeği kuşkusuz tiyatro için de geçerli. İçinde bulunduğumuz durum baskıya karşı direnen oyunlar gerektiriyorken, tersine dönüp tiyatronun "seyirci" kalabilmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki bunu da özgürce yapabilmeli. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin sahnede sözünü söyleyebilmeli, alternatifler oluşturabilmeli. Çerçi Sanat bu yüzden bakışını sahneye çevirdi bu sayıda.
Perdeleri açıyoruz, hazır mısın sevgili okur?