Dönem dönem tiyatro pratiğine yüklenen işlev değişse de bu “insanın hikayesini kurmaca bir gerçeklikle görünür kılma” amacı değişmemiştir. Çünkü bu çok temel bir ihtiyaçtır.
“Doğada her şey ihtiyacı temelinde hareket ediyor”sa, genelde sanatı, özelde tiyatroyu hangi ihtiyaçların var etmiş olduğu sorgusu pek doğurgan bir sorgu olacaktır elbette. Keza, “ihtiyaç” doğurgan bir kavramdır. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi piramidini diklemesine kesen ve piramidin her basamağından sebeplenen gerekçelerle başlayabiliriz tiyatronun varlık nedenini açıklamaya….
İlin ve Segal’in ortak kitabı “İnsan Nasıl İnsan Oldu?”da anlatıldığı üzre, insanın doğayla çatışmasının ve bu çatışmanın yarattığı türev çatışmaların türümüzü bugüne getirdiğini biliyoruz. İnsanın gerçekle ve gerçeklikle ilk çatışması ne zaman olmuştur elbette bilinmez ama çok belli ki bu çatışma anından başlayarak oluşageliyor sanat.
Sanat bilimcilerin geliştirdiği Yansıtmacı Kuram, Yaratmacı Kuram ve Oyun Kuramı’nın ortak paydası kaçınılmaz olarak insanın gerçeklikle ilişkisinde birleşmektedir. Gerçeği bir sistematik içinde algılayan insan anlağı (zihin), o gerçeği kavramsallaştırıp “gerçeklik”le cebelleşmeye başlamakla ilk sanat formlarını oluşturmuş olmalıdır. Bugün öncel sanat (primitive arts) denilen bu olgular o süreçte yaşamı devam ettirme itkisinin ürünleri olsa gerektir. Çünkü ölümlü olmak bir gerçekliktir ve bu gerçekliğin yarattığı kaygıyla baş etmek çabası insanı, gerçekliği kuşatma, onu anlayabildiği bir şey haline getirme, onun çevresini dolaşma zorunluluğu yaratmıştır. Bu nedenle taklit etme (Mimesis) ya da var olanlardan (gerçek) yeni bir var (gerçeklik) yaratma veya oyuna sığınma kaçınılmaz olmuştur. Nitekim, Heidegger’e göre varlığı yaratan var olma isteği aynı zamanda var etme isteğini de yaratmaktadır.
Gerçekliğin tam istenilen gibi olması, o gerçekliği sürekli kılma çabasını; gerçekliğin istenmeyen şekilde olması, o gerçekliği değiştirme, dönüştürme çabasını, o gerçekten kaçma istediğini var etmiştir ve bu çaba da sanatı… Çünkü gerçek(lik), insan için genellikle rahatsız edicidir. Rahatsız edici olmadığı zamanlarda da o gerçekliği korumak, sürekli kılmak mümkün olmamaktadır. Buradan doğan çatışma genelde sanatın özelde tiyatronun kaynağıdır. Bu çatışma “insanla doğa arasında/insanla insan arasında/insanla kendi iç dünyası arasında (duygu-mantık çatışması) yönelimleriyle; birinden diğerine sıçrayarak ve biri diğerine dönüşerek devam etmektedir. Gerçekliğin eğilip bükülmesi, yeniden yaratılması, dönüştürülmesi sadece ve sadece “kurgu” ile olanaklıdır. Kurgu, somut gerçek(lik)ten yola çıkan ama ondan başka olan, bir yeni gerçeklik yaratabilmenin tek yoludur. Bu yüzden “kurmaca gerçeklik”, insan anlağının hem bir yansıtması hem yaratma itkisi hem de oyunudur.
Tiyatro, ethosun (insan), mithosunu (hikâye) görünür kılan ve bunu bir logos (bilgi/farkındalık) çerçevesinde yapan sanat formudur. Dönem dönem tiyatro pratiğine yüklenen işlev değişse de bu “insanın hikayesini kurmaca bir gerçeklikle görünür kılma” amacı değişmemiştir. Çünkü bu çok temel bir ihtiyaçtır. Bilinmez zaman ritüellerinden (kut-tören) antik Yunan tragedyaları ve komedyalarına; Realist-natüralist tiyatrodan Absürd tiyatroya, Epik-Diyalektik tiyatrodan günümüzün performans sanatlarına değin değişmeyen öz, tiyatronun insanı bir “temaşa” (seyir) malzemesi olarak insana sunma olanağıdır. Çünkü; temaşa eden gerçeklikten ancak kurmaca sayesinde sıyrılabilen insan, temaşa edilen (seyredilen) ise kurmaca gerçeklik içindeki insandır.
Dönem dönem tiyatroya yüklenen işlevin değişmesine neden olan şey; “logos”u yeniden üretme ihtiyacıdır. Antik Yunan Uygarlığında -ki ilk sınıflı toplumdur- Aristoteles’in tragedyalara biçtiği işlev, temaşa edenin katharsis yoluyla kötü enerjisinden arıtılması böylelikle de sınıflı toplumsal düzenin çatışmalarının en aza indirilerek toplumsal düzenin korunmasıdır. Realist-Naturalist tiyatroda temaşa edilen gerçek yaşanan gerçeğe ne kadar yakın olursa insanın içinde devindiği gerçekliğin o derece iyi anlaşılacağı ve görünür olacağı savı hakimken Absürd tiyatroda gerçek için bir nedensellik aramanın saçmalığı ve insanın gerçeklik içinde kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir hayvan kadar acziyet içinde oluşu yüzümüze çarpmaktadır. Epik-diyalektik tiyatroyla B. Brecht; gerçeği, sorgulanması ve dönüştürülmesi gereken bir sorun olarak ele alır. Bunun için “gerçeklerin ardındaki gerçekleri” görmek gerekmektedir. Temelde tiyatro yaklaşımlarının ve bu yaklaşımların önerdiği oyunculuk tarzlarının biçimlenmesini de sağlayan gerçekliğin kurmaca gerçek ile görünür kılınması çabasıdır. Bu çabanın değişmez dinamiği ise “oyun”dur.
Oyun, temelde sadece oyundan alınan haz için vardır, yani “oyun her koşulda oyun” içindir. Bitkilerin yaşamını bu düzlemde kavrayamasak da insanın ve hayvanın doğasındaki en geniş ortak zemin, her iki canlı türünün de oyuna ihtiyaç duymasıdır. Çatışma (agon/rekabet), ikili durum (kendi gerçekliğinle başka bir gerçekliğin içinde olma hali), kurallar içinde devinme ve haz… Bir teatral edim, bunların hepsini içerdiği için seyretme isteğini yaratmaktadır. Oyuncu, var olan somut gerçekliğin ötesinde temaşa eden için yeni bir gerçeklik yaratan, alımlanan o gerçeğin kurmaca gerçek mi yoksa salt gerçek mi olduğunu unutturan tiyatro bileşenidir. Oyuncu, oynamaktan aldığı hazzın, oynananı temaşa etmekten haz alan insan için önemini bilir ve oradan beslenir. Çünkü Haşmet Zeybek’in ifadesiyle “oynamayan, oynatır…”
Tiyatro, söz ve düşünceyle (logos) kurmacayı, devinim ve aksiyonla kurmacayı, tasarım ve yaratımla kurmacayı kullanarak gerçeği;
baş edilebilir kılan
katlanılır kılan
dönüştürülebilir kılan
bütünleşik bir sanat formudur.
Tiyatroyla daha çok işimiz olacak…
Kaynakça
Arıcı, O. 2008 Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği, Cogito, Sayı 54, Yapı Kredi Yay. İstanbul
Aristoteles 1995 Poetika ( Çev.İsmail Tunalı) Remzi Kitabevi, İstanbul
Direk, Z. 2010 Heidegger’in Sanat Anlayışı, Cogito, Sayı 64. Yapı Kredi Yay. İstanbul
Fischer, E. 1989 Sanatın Gerekliliği (Çev. C. Çapan) Kuzey Yayınları, İstanbul
Huizinga, J. 2010 Homo Ludens (Çev. M.A. Kılıçbay), Ayrıntı Yay. İstanbul
İlin, Segal 200 İnsan Nasıl İnsan Oldu? (Çev. A. Zekeria), Say Yay. İstanbul
Thomson, G. 2004 Aiskhylos ve Atina (Çev. M. H. Doğan) Payel Yay. İstanbul
Tuncay, M. 2010 Sahneye Bakmak, Mitos- Boyut Yay., İstanbul