Çok Mutsuz Çocuk Var!

Ezgi Erdoğan
Kemal Hamamcıoğlu ile söyleşi... Craft Tiyatro'yla yaptığı Kabin ve Garaj oyunları ile adından sıkça söz ettiren, telefonda mesajlaşırken bile her cümlesi kulağa masal gibi gelen, gencecik bir yazar Kemal. Benim için bir de dost olduğu için, hem ona soru sormak, hem de girişi yazmak zor oldu diyebilirim. Zaten bir de ilk röportajım bu! Bir de pek kimse girişleri okumaz bilirim! Ama olsun, en klişe soruya bile ışıkla cevap veren bir çocuk var! Kemal Hamamcıoğlu ismini günümüz tiyatrosunda daha çok çok duyacağız, ama önce bakalım şimdi neler oluyor…

Kemal Hamamcıoğlu'yla 2 sene önce tanışmıştık ama onun öncesinde, Craft Tiyatro'nun bilgi panosunda askerden gönderdiği bir kartpostalda fotoğrafını görmüştüm. Koskocaman gülümsüyordu, gözleri ışıl ışıldı. Bu kim diye sormaya çekindim ama hep aklımda kalmıştı. Birkaç ay sonra kanlı canlı tanıştığımda da aynı gülümsemesi, çok az insanda görebileceğiniz ışıldayan gözleri ile elimi sıkmıştı. 'Işık çocuk bu' demiştim içimden. Ve son 2 sene boyunca, bir gün konuşmasak özlediğim bir dostum oluverdi Kemal.

Craft Tiyatro'yla yaptığı Kabin ve Garaj oyunları ile adından sıkça söz ettiren, telefonda mesajlaşırken bile her cümlesi kulağa masal gibi gelen, gencecik bir yazar Kemal. Benim için bir de dost olduğu için, hem ona soru sormak, hem de girişi yazmak zor oldu diyebilirim. Zaten bir de ilk röportajım bu! Bir de pek kimse girişleri okumaz bilirim! Ama olsun, en klişe soruya bile ışıkla cevap veren bir çocuk var! Kemal Hamamcıoğlu ismini günümüz tiyatrosunda daha çok çok duyacağız, ama önce bakalım şimdi neler oluyor…

Önce biraz Garaj'dan bahsedelim. Sezon boyunca kapalı gişe oynadı, sezonu da öyle kapatacak gibi görünüyor. Benim merak ettiğim şey Garaj'ın yazılma ve hazırlık süreci.

Garaj'ın ilk halini bir haftada eve kapanıp yazdım. Ardından bir sene boyunca nerdeyse her gün metin üzerinde çalıştım. Her prova günü tiyatrodaydım. Provada neyin işleyip neyin işlemediğini sahne üzerinde görüp, tekrar tekrar oyunu yazma fırsatım oldu. Yönetmenimizi, ekibi, herkesi süreç boyunca hep dinledim. Çünkü dinlememek kalbi köreltiyor. Oyunun bu kadar izleyene dokunmasının altında birazda bu var sanırım. Sonuçtan daha keyifli bir süreç yaşadık. Çok düşüp ardından inatla ayağa kalktığım bir buçuk yılı Garaj'la geride bıraktım.


İpek Bilgin gibi usta bir isimle çalışmak nasıldı? Sana neler kattı?

Heyecanlı. Apandisit ameliyatı olmuştum geçen yaz, eve çıktığım ilk gün İpek ziyarete geldi. Hastalığımı unutup, beş saat boyunca oyunu konuştuk. Oyunun izleyene en çok dokunan anları o hasta ziyaretinde ortaya çıktı. İpek insana hastalığı unutturuyor. İyi olanı gören çok, takdir eden az. İpek takdir etmesini bilen, çok özel bir dost. Şimdi ona oyun yazıyorum. Tekrar aynı projede beraber çalışalım, hastalıklarımızı unutalım diye.

Garaj ne anlatıyor?

Yılbaşı gecesi seks işçisi Orkide ile fotoğraf bölümü öğrencisi Kahraman'ın yolları bir garaj'da kesişiyor. Birbirlerine teğet geçmek yerine, birbirlerini anlamaya çalışıyorlar. Kahraman diploma projesi için Orkide'nin fotoğraflarını çekmeye başlıyor. Bir süre sonra aralarından makina çıkıyor; sadece ikisi kalıyor.  Orkide ve Kahraman bu kısacık zamanda yaralarını sevmeyi öğreniyor. Garaj, öteki dediklerimizin içinden kendini bulanların hikayesi.

Garaj hakkında yorumlar şahane. Okuduğunda ne hissediyorsun?

Önce iyi, sonra kaygılı. Peki şimdi ne olacak, tekrar yazabilecek miyim diye… Bir an geliyor kendimden öylesine sıkılıyorum ki; tekrar yazmaya başlıyorum. Bu zamanlar kendimden ölesiyle sıkıldığım zamanlar.

Craft Tiyatro'yla uzun zamandır beraber çalışıyorsun. Beraber yeni projeleriniz olacak mı?



Kabin, Garaj üçlemesinin son halkasını yazıyorum. Eğer her şey yolunda giderse yeni sezonda Craft Tiyatro'da oyun seyirciyle buluşabilir.

Kabin'i askerde yazmışsın.

 Kabin'i askerde baktığım köpeklerim: Arap, Şımark ve Safiye ile yazdık. Oyunu onlara ithaf ettim. Askerliğin yüz elli beş günü her gün, aksatmadan yemekhanede elime bir poşet geçirir insanların yemek artıklarını toplar hayvanları beslerdim. Elimde yirmi kiloluk yoğurt kapları, içinde tavuk kemikleri... Bizden mutlusu yoktu! Hayvanlardan sana ne, deli misin diyen binleri yazmasam duramazdım. Onların geride bıraktıkları asker anısı yok. Oyunu izleyenlerse onlara duyduğum öfkeye şahit. Neyse ki!

Peki Kabin tekrar oynayacak mı?

Evet. Yeni sezonda devam edecek.

Karakterlerinin hepsinin suratımıza tokat gibi çarpan yalnızlıkları var. Hem son derece özgün, hem son derece bize yakınlar. Sana bu karakterleri yazdıran şey ne? 

Yalnız ve mutsuz bir çocukluk geçirdim. Hayal kurmaktan başka seçeneğim yoktu. Hayal kura kura büyüdüm. Sanırım o çocuğa o kadar da yalnız değilsin demek ve sırtını sıvazlayabilmek için yazıyorum. Çok mutsuz çocuk var!

Türkiye'deki bağımsız tiyatrolar hakkında ne düşünüyorsun? Yapılan işler, genç yazarlardan yeni oyunlar, oyuncular, yönetmenler… Sence nasıl gidiyor her şey?

Siyaset gibi. Siyasetle her gün tokatlanıyoruz. Sanatla arada bir. Oysa sanat, siyasetten daha çok tokatlamalı bizi. Öfkesine sahip çıkan herkes iyi ya da kötü, kendi kadarını ortaya koyduğunda hakiki bir iz bırakıyor. O tokat izlerini tam da bu zamanlar daha çok görmek lazım.

Eveet gelecek sezonun sürprizini hepimiz merak ediyoruz. Ama Kaan hakkında pek detay vermediğini biliyorum.. Peki bize hiç mi bir şey söylemezsin?

Kısa ve net: Her eve bir Kaan lazım! Çünkü yalnızsan hayat dediğin şey çok saçma.

Kitabın da çıkacak.. Okuyup, sonra da arkasındaki hikayeleri merak edeceğiz. Ne zaman çıkacak ve orada Kemal Hamamcıoğlu'nun en çok nesini göreceğiz?

Kitapta her hikayenin bir çizimi var. Çizimleri Seher Kış yapıyor. Hem çok yakın arkadaşım, hem de yol arkadaşım. Çalışırken birbirimize alan açıyoruz. Kitap bizde tamamlandığı zaman çıkacak. Bir acelemiz yok. Çünkü iş acele olunca, anlar sakil kalıyor. Okuyan neyi görür bilmiyorum ama güçsüzlüğüyle el sıkışmış bir adam görüyorum arada bir kitabın taslağını elime aldığımda.

Son zamanlarda başına gelen çok ilginç bir olayı ya da aklında kalan bir anı bize anlatır mısın?

Geçen hafta bir çekim için Belgrad Ormanı'na gitmiştik. Dönüş yolunda elimde telefon instagramda geziniyordum. Pat diye telefonum kapandı. Telefonu açamadım. Kafamı kaldırıp; dışarı bakmak zorunda kaldım. Ormanın derinliğinde onlarca ateş böceği bana göz kırpıyordu. Daha önce hiç ateş böceği görmemiştim. İnstagramda ateş böcekleri yok çünkü. Bir haftadır ateş böcekleri gözümün önünden gitmiyor. Karanlıkta yaşayıp ateş böceklerini görmemek çok acıklıymış.