Komedi ve Komedinin Sahnede Temsili

Tülay Akyol
Komedinin ilham perisi Thalia

Komedinin ilham perisi Thalia

Samuel van Hoogstraten

Yunan mitolojisindeki dokuz müzden (musas, ilham perisi) biri olan Thalia, pastoral şiirin ve komedinin perisidir. Genellikle elinde gülen yüz maskesiyle resmedilmiştir. Samuel van Hoogstraten bu eseri 1678'de çizmiştir.

Günümüz komedisine gelmeden yapılanlara bir göz gezdirirsek gölge oyunlarından Deve Kuşu Kabare’ye kadar, Haldun Taner’in sistem eleştirisi yaptığı oyunlarından Aziz Nesin’in güldürülerine kadar bu yelpazede komedinin rahatlatma, eğlendirme dışında da pek çok yönünü keşfederiz. Şimdiye geldiğimizde ise durum biraz da olsa farklılaşmıştır.

İnsan-tiyatro ilişkisine baktığımızda tiyatronun insanın temel sorunlarını ele alıp yansıttığını söyleyebiliriz. Bu durumda sahnelenen tiyatro oyunlarında karşımıza çıkan oyunların da çağımız insanını konu ediyor olması kaçınılmazdır. O halde çağa göre belirlenen bu sahne üzerindeki değişim dolaylı yoldan izleyicinin değişimidir demek mümkün. Bu değişim neye güldüğümüz, neyi gülünç bulduğumuzu da büyük ölçüde değiştirdi.

“Komik” bulunan şey öznel olmakla beraber temel tanımlar üzerinden yüzyıllarca üzerine düşünülmüş bir kavramdır. Neye komik diyoruz, neye gülüyoruz, neden gülüyoruz?.. Tüm bu sorulara yönelirsek bulmayı amaçladığımız cevap bir hayli yetersiz olacaktır. İlk çağlardan bu yana düşünürler “gülme”nin, “komik” olanın ne olduğunu tartışmışlar ve farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Neyin gülünç olduğuna ilk kez Platon değinmiş; kendini çirkinken güzel, korkakken cesur sanmak, bilinçsizken bilgili davranmak gibi kusurları gülünç olarak betimlemiş. Homeros, komiği küçük düşürücü olandan ayırmış, gülünç olanı dramatize etmek olduğunu söyleyerek komedyanın temel formlarını ilk gösteren kişi olmuştur. Aristoteles’e göre ise gülüncün özünü soylu olmamak oluşturur. Kötü talih soylu kişinin başına gelirse trajik, soylu olmayanın, bayağı kişinin başına gelirse komiktir. Çiçero ve Quintillian da gülüncün çirkinlik, bayağılık ve biçim bozukluğundan kaynaklandığını söyler. Kant ise gülmemizin sebebini “zorlanmış ümidin ani değişimle boşa çıkması” olarak belirtmiştir. R.W. Emerson, J.Pristley ve William Hazlitt komiği çelişkide bulan kişilerdir. Gülme, nesneyi bütünden ayırarak çelişkinin yakalanmasına dayanır. Burada durup bir şeye dikkat çekmek gerekiyor ki başlarda filozoflar komiği çirkinlik ve bayağılık olarak tanımlamış fakat çağımıza yaklaştıkça uyuşmazlık, çelişki ve uyumsuzluk olarak söylenmiş. Bir kısım kişiler ise gülüncü değil güleni incelemiş ve neden güldüğümüzü merak etmiş. İlk fikir olarak Thomas Hobbes başkası sendeleyince gülmenin sebebini kendini güvende hissetme, üstünlük duygusu ve övünçle açıklamış. Bu fikir daha sonra daha ayrıntılı bir tezle Freud tarafından da desteklenmiş ve psikolojik yönleri ortaya atılmıştır. Ona göre insan, başkalarındaki aşırı enerji harcanımını kendi hareketleriyle kıyaslayarak eleştirir. Fiziksel hareketlerde fazla, zihinsel etkinliklerde az enerji harcayan insanlara güleriz. Üstünlük duygusu baskındır. Çocuklukta bastırılmış şeyler, yasaklardan dolayı bastırılmış düşmanca duygular alay olarak açığa çıkar. Bu yüzden kılık değiştirme, taklit ve karikatür gibi şeyler saldırgan bir eğilim içerisindedir diyor. Bu konuda en kapsamlı çalışmalardan birini de Bergson yapar. Freud’dan farklı olarak duyguya, düşmanlık değil duygusuzluk der. Ona göre gülme “toplumsal ceza”dır. Bize komik gelen şey ise devinimin bozulması, mekanik hareketin engellenmesi, makineleşmedir. Bergson da özünden ayrı düşünüldüğünde komikleşen durumlardan bahseder. Nesneleştirilmiş insan komikleşir.

Tüm bu farklı tanımlara rağmen Aristoteles’ten bu yana ortaklaştıkları bazı noktalar da vardır. Gülünçlük insana özgüdür. Cansız bir nesne ya da hayvan komik olamaz. Ancak bu nesne ya da hayvan insana benzerliği söz konusu ise gülünçlüğe yaklaşabilir. İnsana özgü bu olgu, eleştireldir, devrimcidir, karşısındakini alt etmek için güçlü bir silahtır. Bu da demek oluyor ki ister bu silah ezenin elinde ister ezilenin elinde olsun karşı taraf önünde bir adım önde olmayı başarır. Güçlü bir kahkaha karşısında eski gücümüzle durmaya devam etmekte zorlanırız.

Komiklik, kendi konuşmasıyla gülünç duruma düşme ve konuşarak başkasını gülünçleme şeklinde olabilir. Platon mimesisi taklit olarak alır. Aristoteles ise gerçeğin yansıması, olma ihtimali, olabileceklerin gösterimidir der. Çiçero komediyi hayatın aynası gerçeğin imgesi olarak açıklar. Latin düşünürler komedinin ibret verici olmasından sıkça bahseder. Fakat günümüze doğru yaklaştıkça bu durum yavaş yavaş değişiyor. Çeşitler çoğalıyor. Yergiler, parodiler, travestiler, ironiler… günümüze yaklaştıkça taşlama, kabare ve standuplar…

Peki gülme neden bu denli önemlidir? Komedinin insanlar üzerindeki etkisi nedir? Komedi tutucu mudur, devrimci mi? Her ne kadar birçok dönemde tutucu olarak görülse de çağın değişimiyle ve tanımların farklılaşmasıyla devrimci yönü ön plana çıkmıştır. Gülmenin her türlü otoriteye karşı en büyük tehlike olduğundan bahseden Arenolt gibi Aziz Nesin de “Yaşam çatışmasında yenik düşen insanın gülmesi, bir üstünlük elde etme silahıdır. Güçsüzlerin güçlüye karşı kullandıkları sosyal ve politik üstün gelme silahıdır” der. Bu durumun farkında olan otorite yüzyıllar boyu komediden rahatsız olmuştur. Örneğin karnaval zamanlarında aristokratlar espri konusu olur. Bazı kişiler için büyük tehlike içerdiği için bu durum sonlandırılmak istenir. Çünkü kontrolün elden gitme ihtimali en büyük korkularıdır. Kahkahanın alt edemeyeceği şey yoktur.  Platon da “Devlet”inde komedyaların yazımına sınırlar getirmiştir. O halde komedyanın gücü otoriteler tarafından da yadsınmamıştır.  Komedi erk için bir tehdittir. Gülen insan karşısında çaresiz kalırız. Gülen kişi bir adım öne geçer.

Bununla birlikte gülme kişiye özgürlük hissi verir. Psikolojik olarak tedirginliği azalttığından kişiyi güçlü hissettirir. Barry Sanders, tanrıların gülmeyi doğal savunma hattımız olarak düşünmüş olabileceğini söyler. Mark Twain ise “Soyumuz, bütün o yoksulluğuna karşın tartışmasız olarak gerçekten etkili bir silaha sahiptir: Gülme. Güç, para, inandırma, destek toplama, baskı yapma -bütün bunlar- yüzyılların çabasıyla devasa bir dalaverayı kaldırabilir, biraz yerinden oynatabilir, biraz zayıflatabilir ama onu bir darbede paramparça edecek olan şey gülmedir.” der.

Günümüzde mizah anlayışı tüm bu bilgiler ışığında yorumlanabilir. Komedinin sahnede temsili her dönem olduğu gibi şimdi de etkisini sürdürmekte. Fakat şu da unutulmamalıdır ki yaşanılan çağa ve yaşanılan yere göre mizah anlayışı değişmektedir. Toplumlar değiştikçe mizah anlayışının da değişmesi tabi ki kaçınılmazdır. Çağımızın tüketim çılgınlığı tiyatro anlayışını da etkilemiş gibi görünüyor.  Örneğin günümüzde Türkiye’de yapılan oyunlardaki komedi anlayışına bakacak olursak geçtiğimiz dönemlerdekinden biraz farklı gibi. Bunun sebebi olarak pek çok etken gösterilebilir. Örneğin tiyatronun doğasına aykırı olsa da tiyatronun televizyona taşınması hali, yeni bir seyirci kitlesinin oluşmasına sebep oldu. Tüketimi ve sindirimi kolay ürünlere ilginin arttığı bu dönemde gerçek tiyatro salonlarında da talebi bu yönde arttırdı. Seyirci artık sahnede yorucu, düşündürücü ya da uzun oyunlardan ziyade izlenebilirliği yüksek olan oyunları tercih ediyor. Bunun sonucu olarak da içerik gittikçe daralıyor ve komedinin amacından çıkmasına sebep oluyor ya da sadece anlık kahkaha atılmasını sağlayan herhangi bir eleştirisi ya da söyleyeceği bir şeyi olmayan “komik”ler meydana çıkıyor.

Çağımız gereği bir koşuşturma içinde bulunan izleyici, sahneyi izleme konusunda da sabırsız ve sıkılgan olabildiği için zamanla izleme alışkanlıkları da bu yönde kısmen değişti.  Dolayısıyla oynanan oyunlar da izleyicinin arzına göre şekillenmeye başladı. Tabi ki iyi örnekler yok değil. Kaliteli ve emek harcanmış iyi örneklerin dışında, genel komedi anlayışında seyircinin ilgisini dinamik tutma fikriyle oyunlarda bazı değişimler yaşanması kaçınılmaz oldu. Kaldı ki günümüzde televizyonun, sinemanın, internetin bu denli gelişmesi yanında tiyatronun yerinde sayması beklenemezdi. Fakat bu değişim ile birlikte içeriğin boşaltılmaması ve komedinin, daha genel bir ifade ile tiyatronun amacını unutmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Sahnedeki teknik olanakların (dekor, ışık vb)  artmasının etkili şekilde kullanılmasının ve geliştirilmesinin gerekliliği yanında tiyatronun asıl malzemesinin insan olduğu unutulmamalıdır. İnsanın (oyuncunun) seyirciye kazandırdığı her tebessüm amacına ulaştığını hissettirmelidir. Komedinin gücü sahnede sonuna kadar kullanılmalıdır. Çünkü,  Bergson’un deyişiyle komedya, gerçek yaşama dramdan daha yakındır.

Günümüz komedisine gelmeden yapılanlara bir göz gezdirirsek gölge oyunlarından Deve Kuşu Kabare’ye kadar, Haldun Taner’in sistem eleştirisi yaptığı oyunlarından Aziz Nesin’in güldürülerine kadar bu yelpazede komedinin rahatlatma, eğlendirme dışında da pek çok yönünü keşfederiz. Şimdiye geldiğimizde ise durum biraz da olsa farklılaşmıştır. Tiyatrodaki arz talep tabii ki önemlidir, seyirci sahnede kendine yakın olanı görmek ister ve bundan keyif alır. (Belki de seyirci, gittikçe duyarsızlaşmaya başladığı için daha duyarsız oyunlar görmekten hoşlanıyordur.)

Günümüzde ortak beğeniye hitap etmeyi öncelik alan tiyatro anlayışında genel kavramlardan yararlanıp kültür düzeyi, ekonomik düzeyi ve statüsü ne olursa olsun bunlardan bağımsız herkese hitap etmeyi amaçlıyor ve klişeleri amaçsızca kullanıp yalnızca eğlendirmeyi sağlıyor. Sanatsal zevke bir etkisi olmuyor. Tüm bunların aslında ayna tuttuğu günümüz insanının tepkisizleşmesinin yol açtığı söylenebilir mi? Yoksa bu çok mu karamsar bir görüş olur?

Bana öyle geliyor ki mizah hala etkisini yitirmiş değil. Sahne dışında, toplumsal olaylar söz konusu olduğunda mizahın ne kadar güçlü bir rolü olduğunu çok yakın bir zamanda gördük. İnsanlar sokaklarda haklarını aramaya çıktıklarında sarıldıkları en önemli şeylerden biri mizah oldu. İnsanlar, daha önce bahsettiğimiz karnaval havasını mizahla birlikte yaşatmış ve amaçlarına kısmen de olsa ulaşmış oldular. İktidar söylemlerini sürekli bu yolla bozguna uğratıp güldürüyü etkin bir biçimde kullandılar.

Tiyatro, doğası gereği ister komedi olsun ister diğer türler olsun, insana ayna tutması ve onu yeniden, yeni bakış açılarıyla gözler önün sermesi özelliği ile insan için önemlidir. Bunu komedi yoluyla yapmak ise hem kolay hem de çok zordur. Fakat gelinen son noktada toplumsal mizah anlayışımız iki farklı bakış açısıyla bu şekildedir. Bir yanda komik olmaya çalışan ve amaçsız bir kitle diğer yanda sokaklara taşmış bir mizah söylemi, bir iletişim yolu. Umuyorum ki komedinin asıl işlevi tiyatro sahnelerine de -eskisi gibi ya da çok daha iyi şekilde- kısa bir sürede sıçrar ve çok daha fazla iyi komedi ile iç içe olabiliriz.

 

Kaynakça:

1.
 Henri Bergson, Gülme, Ayrıntı Yayınlari 1996


2. Athene Seyler-Stephen Haggard, Komedi Sanatı, Düşünen Adam Yayınları 2.Basım 1994


3. Sigmund Freud, Espriler ve Bilinçdışı İle İlişkileri, Payel Yayınları 5.Basım 2012


4. Barry Sanders, Kahkahanın Zaferi (Yıkıcı Tarih Olarak Gülme), Ayrıntı 2001


5. Alenka Zupancic, Komedi: Sonsuzun Fiziği, Metis Yayınları 2011


6. Prof. Dr. Sevinç Sokullu, Türk Tiyatrosunda Komedinin Evrimi, Kültür Bakanlığı Yayınları 1993