Pantomim antik çağla birlikte insan hayatına girmiş bir kavramdır. İnsanlar ritüellerde, avları veya hayatı etkileyen durumları anlatmak için bu sanatı adı pantomim olmadan kullanmışlardır. Medeniyetle birlikte bu sessiz sanat mim ismini almış ve gelişimine devam etmiştir.
Pantomim, dediğimiz zaman neredeyse herkesin aklına beyaz yüzlü, olmayan bir duvarı betimleyen insanlar geliyor. Çok nadir de olsa insanlar sözsüz tiyatro diyebiliyorlar. Ancak bu iki tanım da pantomimi tanımlamaya yetecek şeyler değiller. Öncelikle şunu da belirtmek gerekir, çoğunluğun bildiği üzere bu sanatın adı pandomim değil; pantomimdir. Pantomim; panto ve mim kelimelerinin birleşimiyle oluşur. “Panto” bütün anlamına gelir ve “mim” de jest ve mimik kullanımıyla anlatımdır. Kısaca, pantomimi geneli beden devinimleriyle anlatı olarak tanımlayabiliriz.
Pantomim antik çağla birlikte insan hayatına girmiş bir kavramdır. İnsanlar ritüellerde, avları veya hayatı etkileyen durumları anlatmak için bu sanatı adı pantomim olmadan kullanmışlardır. Medeniyetle birlikte bu sessiz sanat mim ismini almış ve gelişimine devam etmiştir. Antik Yunan’dan kalan yazılı kayıtlardan birinde mim oyunlarına rastlanır. Bu yazıtlara göre sesini kaybeden bir oyuncu kendisini seslendirmesi için başka bir oyuncuyla anlaşır, kendisi de bedenle oyununu oynayacaktır. Böylelikle mimin sanatsal anlamda ilk temeli bu şekilde atılmış olur. Bu olaydan uzun bir süre sonra, aslında epey uzun bir süre sonra yani 1697 yılında, 14. Louis'nin gözdesi Madame de Maintenon’u alaya alan esprileri nedeniyle Paris’teki İtalyan oyunculara sahne üstünde konuşma yasağı getirilir. Bu yasaklama 1700'lü yılların başında pantomimi doğurur. Paris’ten sürülen İtalyan oyuncularının yerini pantomim gösterileri sergileyen Fransız grupları alır. İtalyan oyuncuları 1716’da affedilerek sürgünden döndükleri halde yeni tarz sürdürülecek ve sahnelerde pantomim skeçleri yer alacaktır. Fransa’da, upuzun yasaklama listelerine rağmen 1791 yılına kadar sadece Boulevard du Temple’da 35 tiyatro kurulur. Yasaklamalar 1807 yılında Napolyon tarafından yeniden uygulamaya konulduktan sonra, 1700’lerin başındaki pantomime dönülür. 1819’da döneminin en ünlü ve popüler oyuncularından biri haline gelecek olan Jean-Gaspard Deburau Boulevard du Temple’daki Theatre des Funambules’de efsanevi pantomim kariyerine başlar.
Bugün beyaz maskeli, melankolik görünüşlü klasik mimci postürünü ve olduğu yerde yürüme, koşma gibi temel mim hareketlerini Deburau’nun yarattığı Jean Baptiste tiplemesinin popüleritesine borçluyuz. Deburau o güne kadar gelen pantomim geleneğini klasik baleyle birleştirerek bu sanata daha estetik bir yorum getirmiştir. Baptiste’nin hikayesini merak ediyorsanız “Les Enfants Du Paradise” isimli filmi izlemenizi tavsiye ederim. Bu filmde pantomimin gelişimini sağlayan Etienne Decroux’yu da görebilirsiniz oyuncu olarak. Tarihi atlayarak gelişim sürecinde önemli üç isimden bahsetmek gerekir; Jacque Lecoq, Etienne Decroux ve Marcel Marceau. Bu üç isim pantomim sanatının gramerini çıkartmış isimler olarak mim tarihinde önemli yer sahibidirler. Etienne Decroux, Baptiste ile gelişen mim sürecinde kırılma yaratarak mimiğe önem veren akımı beden devinimine çevirmiştir. Bunu sağlamak amaçlı heykel çalışmalarından yola çıkan Decroux, performansçılara maske kullandırarak mimi çok daha teknik bir hale getirmiştir. Decroux’nun öğrencisi olan Marceau hocasından öğrendikleriyle birlikte Baptiste geleneğini birleştirerek günümüz pantomim algısını oluşturmuştur. Decroux’nun tekniği postmodern bir yöntem olarak mim tarihi içerisinde yerini alır. Buraya kadar dünya tarihi içerisinde mimin gelişimi oluşumuyla ilgili genel bir bilgilendirme yapmaya çalıştım.
Gelelim Türkiye’de mim olgusunun tanınması ve uygulanmaya başlamasına. Türkiye’de pantomim Theo isimli yurtdışından gelen bir mimcinin yolunun İstanbul’a düşmesiyle başlar. Oğuz Aral, Theo’yu kendisine mim öğretmesi için ikna eder ve ondan öğrendikleriyle öğrencilerini yetiştirmeye başlar. Bu sırada Oğuz Aral’ın çalışmaları yanında Ergin Kolbek, Erdinç Dinçer, Taner Barlas, Oktay Anılanmert ve Vecihi Ofluoğlu pantomim sanatının gelişimi adına Türkiye’de önemli işler yapmış isimlerdir. Ergin Kolbek yarattığı Biço karakteriyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gösteriler gerçekleştirmiştir. Biço karakteri Anadolu’ya yakın bir karakterdir ve Kolbek bu karakterle oyunlarını köy seyirlik üzerinden oluşturmuştur. Erdinç Dinçer daha çok yurtdışı odaklı çalışmış ve orada aldığı eğitimlerle Türkiye’deki pantomim algısının gelişmesini sağlamıştır. Taner Barlas, kurduğu mim tiyatrosuyla ve tiyatronun içerisinde kullandığı pantomim ögeleriyle topluluk içerisindeki oyuncularla çalışmıştır.
Onunla beraber çalışan Eftal Gülbudak günümüzde kendi kurduğu Anatole Sokak Oyuncuları’yla beraber pantomim sanatını genç kuşakla buluşturmaya devam etmektedir. Vecihi Ofluoğlu, 60’lı yıllarda başladığı mim çalışmalarına hala devam etmektedir. Ofluoğlu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı bünyesinde kurduğu Pantomim Sanat Dalı’yla birlikte yetiştirdiği öğrencilerle mim sanatının yaygınlaşmasını sağlamaktadır. 2006 yılında kurulan bölüm dünya genelinde akademik bünye içerisinde bulunan tek pantomim okuludur. Bu açıdan önemli bir noktada olan bölüm ilerleyen senelerde lisans programı olmak üzerine çalışmalarına devam etmektedir. Ofluoğlu’nun kurduğu bölüm sayesinde yurtdışından gelen birçok yabancı pantomim sanatçısı ve eğitmeni buradaki öğrencilerle birlikte çalışma fırsatı bulmaktadır. Bölüm bünyesinde mezun olan ve hala öğrenimi devam eden 60 civarında öğrenci bulunmakta ve mezun olan öğrenciler kendi topluluklarını kurarak bu sanatın yaygınlaşması ve gelişimine katkı sağlamaya devam etmektedirler. Bu topluluklar, Mimdepo, Mimhane, Tiyatro Pi, Mimbaz, Hayalbaz isimli topluluklardır. Bu ekipler pantomim sanatını gündelik hayat içerisine adapte ederek aslında sahne üzerinden ziyade sokakta da bu sanatın gerçekleştirilebileceğini ortaya koyan ekiplerdir. Mimdepo, Altkat Sanat ve Mekan314 gibi sanat alanları da bu sanatın icrasını ve eğitimlerini veren kurumlardandır. Günümüzde Vecihi Ofluoğlu, Bülent Develi, Eftal Gülbudak, Yaşar Nezih Eyüboğlu, Ulvi Arı gibi isimler bu sanatı icra ederek ve öğrenci yetiştirerek bu sanatın Türkiye içerisinde devam etmesini sağlayan isimlerdir.