Tayları mille çekeceğine
karanlıkla imtihan edince
düşüyor kumrular
düşleri iğdiş bir kaplan
dönüp dönüp yomsuz karanlıkta
çocuklar neden bahsediyor
kalabalık salınıyor sürahiden
gaz bilmeyen bunu hiç bilmez
yaşıyor!
yaşlanmış gök gök, yumruk yumruk
çağıldamasa da damla damla
çocuğu ölümle imtihan etme
şuramda bir acı, aksak
akrabam şuramda buram buram
zorlasan sığacak acı bir buçuk aralığa
bilmesem de oluyor
sökün edip taylar coşku coşku
insanlar elleriyle gökyüzü krikosu
parmakları rahim ve rahman
her coğrafyaya bir ölü hediye ederek
dökülüyor ipe çekilmiş çocuklar korosu
bando karası, isim vermeye öyle korku
ıslak sokaklar boyu ağlamaktan
iplik iplik gözleri, yol yol
gaz bilmeyen bunu da bilmez
yaşıyor!
dedem hem çökük hem de öyle kırılgan
dil cahili ki sorma
çocuk yapmayı ve gömmeyi biliyor tek
sonra dolaşmayı, bir ıslığı bir boydan
başka birine
anlamı terk etme kırılır testi
olmaz böyle yapışık yapışık
içinde kaplan kokusu gezdirilmiş sokak
iç teğet çocuklar aynı daireyi dolandığından habersiz
öfkeyi tanıyıp, tanıyıp öfkeyi
kekeleye kekeleye tanıyarak öfkenin yorgun sesini
bilerek yağmurdaki toprak kokusunu
taştan bahsediyor, taş avlulardan
rüzgâr, dinsiz ses hışırtısı
adem’in düştüğü günden bu kırıklar
taylar tavaf mezarlarda
geçiyor mil gibi dudaklarından
dut ağaçları, denize meylediyor
ölümün de farkında doğurganlığın da
şuramda sarı sarı
şuramda ığıl, akrabam
yaşıyor!