Saat 05.00,özgürlüğümüz için sokakta olduğumuz saatlerin saklanma kısmındayız. Kendimizi özgürleştirdiğimiz, tanımadığımız insanlara kendimizi açtığımız, paylaştığımız, tiyatro yaptığımız bu yüz yıllık apartmandayız, kim bu insanlar?
1 Haziran 2013
Karanlık, havasız, içeride yaklaşık kırk kişi. Nefes alabiliyoruz tabi, ama Haziran’dayız, hava azalmakta. Birisi pencereyi aralar gibi oluyor. ’’Ne yapıyorsun?’’ diyor diğeri, engel oluyor ona.
-Arkadaşlar, telefonlarınızın ışıklarını kapatın, seslerini, seslerinizi kısın… Sussana oğlum!
Kimin söylediğini bile farketmiyorum…
-Yeter artık, sigara içmeyelim, öleceğiz ya!
-Sus lan!
-Abi, düzgün konuş.
-S…r git lan!
-Tamam ya, ne yapıyorsunuz arkadaşlar, duyacaklar.
‘’Duyacaklar’’ evet nihayet anahtar cümle söylendi, geldi biri yoksa kavga çıkacak.
Büyük sunta plakalarla pencereleri kapatıyoruz
-Biraz abartmıyor musun?
-Karışma abi, bak kalbini kıracağım.
Keşke tek kırılan o olsa, diye geçiriyorum içimden. Telefonlarımızın kalan şarjlarıyla… (güç… bateri… her neyse… doğru kelimeyi bulmaya çalışıyorum, bulamıyorum o an) çevrede olan bitenden haberdar olmaya çalışıyoruz. Mücadele etmek imkansız kendimle, diğerleriyle beraber yere oturuyorum. Birisinden destek alıyorum, düzgün oturabilmek için, yer rahatsız, yer tahta, yer çok rahatsız bir tahta… Oynarken hissetmemiştim bu kadar, buna takılıyorum. Aslında yüz kişinin sığabileceği bir yer burası, demek ki yanlış hesap yapmışım, sıkışıyoruz çünkü, dar burası bize…
Apartman boşluğundan ve sokaktan sesler duyuyoruz. Herkes sustu şimdi. Pencere aralığından, ya da bakabileceğimiz küçük bir delikten diyelim, sokağı izliyoruz. Bir grup halinde geçiyorlar, caddenin aşağısına doğru… Biraz daha beklememiz gerekecek.
Saat 05.00, özgürlüğümüz için sokakta olduğumuz saatlerin saklanma kısmındayız. Kendimizi özgürleştirdiğimiz, tanımadığımız insanlara kendimizi açtığımız, paylaştığımız, tiyatro yaptığımız bu yüz yıllık apartmandayız, kim bu insanlar?
Saat 05.00, umutların, onların da uykusu geldi. Annemlerin hiçbir şeyden haberleri yok, abimin de, aslında ülkenin büyük bir kısmının ne olduğundan haberi yok.
Uykum geliyor… gelme… gelme… gelme… Omzuna yaslanıyorum birinin, bu kim, tanımıyorum. Buradaki insanların birçoğunu tanımıyorum ama çok da takılmıyorum buna. Sokağın şarkısını söyledik dün, yarın da söyleyeceğiz… uykum gelme.
-Abi ben gidiyorum.
-Nereye? (ne saçma bir sorudur bazen)
-Burada hiçbir şey yapmadan durmak sinir bozucu.
-Dışarı çıkınca ne olacak. (içeride durunca ne oluyor?)
-Ne olacaksa olacak. Kendimi böcek gibi hissediyorum burada.
-Ben de (bunu içimden söylüyorum.)
Israr etmenin bir anlamı yok, çıkıyor yanına birini alıp.
-Dikkat et kendine. (ne saçma bir cümledir bazen.)
Kendine dikkat, kendimize… O zaman daha ölmemiştik, kendimize dikkat etmeliydik.
Beklemek güven veriyor ,başımıza bir şey gelmedi. Sabah ışıkları aydınlatmaya başladı şehri. Arada neler mi yaşandı?
Sararmış dişler, özlenen yüzler, içilen sigaralar, içilen kahveler, Bazı Sesler, Olivio han, Sami, Serkan, Deniz, Anne, Baba, ölmek, yaşamak ve kocaman bir hafiflik hissi… İşte o anda akla gelen bir soru ‘’Neden tiyatro?’’ gülüyorum o anda buna. Uykusuz beş saate sığabilecek binlerce soru daha.
Sıcak Haziran’ın ilk günü, herkes uykuda, aşağıya iniyorum, burası yüz yıllık bir apartman, bir günlük bir umuda ev sahipliği yapıyor şimdi. Cadde sakin, yukarıdan biri geliyor, sonra biri daha, uyuyanları bırakıyoruz, meydana yürüyoruz. Her yer isyanın sesiyle, yazısı, dağınıklığıyla dolmuş. Barikat var, önünde birkaç sarhoş. ’’Yarın çok büyük bir gün olacak’’ diyoruz. Öyle de oluyor, meydan bizim, park bizim, o yüz yıllık apartman bizim. O bizi sakladı, biz onu, Olivio Han…
1 Haziran 2014
Artık orada oyun oynanmıyor, oynanmayacak. Önce içimiz burkuldu, sonra devam ettik. Daha iyisi, daha büyüğü daha yenisi deyip. Kapısında son eylemden kalan bir zincir, artık boş apartmanları da tutukluyorlar. Sokakta direnip, sığındığımız mekanda birkaç gün sonra oyun oynamıştık. 16 Haziran’da park boşaltılırken sahnedeydik. Bu ülkede, bu ülkeye rağmen ve bu ülke için, yaşamak için sahnedeydik. Bir bodrumda ya da bir apartman katında… Herşey yeni başlıyor, çok heyecanlıyız, kaç kişiyiz? Bu da böyle bir tiyatro yazısı…
(olivio han; İkincikat tiyatro’nun kentsel dönüşüm sonucu otele dönüştürülecek, İstiklal Caddesi üzerindeki eski sahnesi… Bir apartmanın ikinci katı yani)