Kimse kalkmadı ayağa, 'hoş geldin' demedi, bakmadı yüzüne. Karısı, çocukları, damadı, sus pus. Hepsi televizyona bakıyordu. Türkücünün biri kurşunlanmış. Severdi bu adamı, yazık olmuş. Büyük kızı Filiz, önüne bir sehpa koydu. Küllük ve çay bıraktı. Odanın en ucuna gitti, bir sandalyeye ilişti. Konuşmuyorlardı, konuşmasınlardı. Biliyordu; ne diyeceklerini, nasıl bağıracaklarını, suçlayacaklarını. Damadı sigara uzattı. Çakmağı uzatacağına yaralı bereli koca pazarcı ellerini göbeğinin üzerinde birleştirdi, yüzüne baktı dik dik. Televizyonda vurulan adamın şarkıları, ah kader diyordu, alnının kara yazısı. Alın yazısı bu, dedi içinden; yazılanı silemezsin ya!
Karısı sigara yaktı. Koca bir soluk aldı. Dumanla birlikte “Yazıklar olsun!” üfledi. Gözleri parlıyor ...