Calipolis

Erinç Durlanık
Calipolis

Calipolis

Ayfer Feriha Nujen

Bindokuzyüzdoksanüç yılının en sert son baharıydı. Sokaklarda ateşler yakanları ve o ateşin çevresinde ısınan insanları gördükçe içim burkuluyordu. Yine de daha kötüsü de olabilirdi, diyordum kendime. Isınıyorlardı ve bunun için yakacak bir şeyler bulabilmişlerdi. Otelimin balkonundan o insanları izlemeye dalmışken, odamın içine yeşilli mavili bir kuş girdi. Ne yapacağımı şaşırdım ve hızlıca balkonumun kapısını kapatıp odama girdim.



Bindokuzyüzseksenbeşten bu yana havada uçan bir canlı gören olmamıştı. Seksenbeş yılının, şubat ayında tüm gazeteler koca koca puntolarla şöyle yazmışlardı:



UÇABİLEN TÜM KUŞLAR ÖLDÜ.



Haberin açıklaması şu şekildeydi, nedeni belli olmayan bir sebebten ötürü pek çok kuş türünün aynı gün içerisinde öldüğünü ve uzun mesafeli uçma yani göç etme özelliğine sahip tüm kuşların soylarının tükendiğini açıklayan zooloji uzmanı, Prof. İsmail Fernandes, gelecekle ilgili umutlu konuştu. "Kuşların insanlığa hiçbir faydası yoktu zaten."



Ayak uçlarımda yürüyerek kuşun nerede olduğuna baktım. Şifonyerin üstüne tünmüştü, üşümüş olmalıydı o da, titriyordu. Ani hareketlerden kaçınarak koltuğuma oturdum. Kendime bir kadeh brandy koydum ve müzik açmaya karar verdim. Franz Listz Ave Maria d'Arcadent çalmaya başladı. Her dinlediğimde aynı his kaplıyordu beni, ölmekten korkuyordum.



Seksensekiz yılında yola çıktığımda yanımda değerli dostum birader Mırç vardı. Birader Mırç hayatımda tek güvendiğim insandı. Beni öldürmeyeceğini bildiğim tek insan. Tüm paramızı çekip, Calipolis'e gelebilmek için kaçak olarak bir kuru yük gemisine bindik. Ailelerimizi, karılarımızı ve hayatımızı bırakmıştık. Bırakmak bizim için seçim değil zorunluluktu. Adımız gibi biliyorduk biraz daha kalamazdık. Dünya yavaş yavaş çürüyordu. Sızıntı ve salgın yüzünden sokaklar ceset kaynıyordu. O kuru yük gemisinde birader Mırç ile aynı somun ekmeği paylaşıyor, soğuktan korunabilmek için birbirimize sarılıyorduk. Ne zaman biraderi düşünsem bir yumru takılır boğazıma. Gemi yolculuğundan sonra günlerce yürüdük, insanlardan uzak durduk. Kurtuluşumuz Calipolis'deydi ve çok yaklaşmıştık. Seksensekiz yılında hayatımda ilk defa kırmızı fırtınayla tanıştım. Burnumdan içeriye giren havayla serseme dönmüş, vücudumdaki tüm enerji bir anda tükenmişti. Birader Mırç beni sırtında Calipolis'in kapısına kadar taşımıştı. Ona nasıl teşekkür edebileceğimi bilmiyordum.



Mavili yeşilli kuş, şifonyerin üzerinden havalanıp kristal avizenin üzerinde kendine tutunacak bir yer buldu. Odam bir anda mavi ve yeşilin türlü tonları ile aydınlanmaya başlamıştı. Fakat kuş rahat edememiş ve kendini avizeden aşağıya doğru salmış koltuğumun kolçağına kadar gelmişti. Kafasını kaldırıp bana ve tuttuğum brandy kadehine baktı. 



Seksensekiz yılında birader ile Calipolis'in kapısında bizi içeri almalarını bekliyorduk. Birader bana gülümsüyordu. Başardık, hayatta kalmayı hakettik, diyordu. Mırç benim hayattaki tek dostumdu. Güvenebildiğim tek adamdı fakat bir şeyi bilmiyordu: ikimiz birden Calipolis'e giremezdik. Paramız sadece birimiz için yeterliydi.



Kuş usulca kadehime doğru yanaşıyordu. İki adım ileri, bir adım geri. Kafasını kaldırıyor ve bana bakıyordu aralıklarla. Kılımı bile kıpırdatmıyordum benden ürkmesin diye.



Seksenbeş yılının mayıs ayında Prof. İsmail Fernandes kuşların soylarının tükenmesinin evrimin mecburi bir sonucu olduğunu açıkladı. Doğada sadece karada yürüyebilen ve alet kullanan, zeki canlıların hayatta kalabileceğini başka türlü düşünmenin mümkün olmayacağını söyleyerek insan ırkını rahatlattı. 



Hayatta kalmak için yürümem gerekmişti.


Hayatta kalmak için alet kullanmam gerekmişti.


Hayatta kalmak için zekamı kullanmıştım.



Birader Mırç'ın göğüsüne hançeri sapladığımda, buna çok şaşırmıştı. Çantasından paralarını alırken de şaşkınlığı devam ediyordu. Calipolis'in kapısından içeri girerken son bir kez ona bakmak istemiştim ancak ayrılıkları hiç beceremiyordum. 



Doksanüç yılının sonbaharında odama bir kuş girmiş benimle brandy içip, Lizts dinlemişti. Prof. İsmail Fernades haklıydı. Kuşların insanlığa hiçbir faydası yoktu.