2000 Sonrası Fanzinler Üzerine Küçük Bir Değerlendirme ve İki Fanzin

Ramazan Parladar

Kavram Karmaşa dergisinin Eylül 2001 tarihli 20. sayısındaki “Yeraltı Edebiyatı” dosyası için bir yazı yazmıştım. O yazıda şiir yayıncılığı açısından fanzinlerin özgürleştirici etkilerinden söz etmiştim. O yıllarda fanzinler daha çok müzik (rock, punk, heavy metal v.s.) ve anarşizm odaklı yayınlar olarak çıkıyordu. Edebiyat/şiir odaklı fanzinler bunlara göre hem yaygın değildi hem de daha çok gençlerin parasal ve yasal yükümlülüklerden kurtulmanın bir aracı olarak tercih ettikleri bir yayın türüydü. Bu durum da fanzinlerin kendi aralarında bir dolaşım ağı oluşturmalarına, görünürlüklerinin bu alanla sınırlı kalmasına, merkez diye nitelendirilen edebiyat çevrelerince görülmemelerine ya da dikkate alınmamalarına yol açıyordu. Bu yüzden, yukarıda andığım yazıda fanzinlerin yaratabilecekleri olanaklara dikkat çekerek nitelikli edebiyatın örneklerini veren tüm yazar/şairlerin ürünleriyle fanzinlerde görünmeleri gerekliliğini vurgulamıştım. Bu durumun edebiyat/şiir dünyasına pek çok açıdan dirilik kazandıracağı açıktı. En başta, legal dergilerde görülen “yukarıdan” dil kırılarak daha diri, daha renkli ve daha da önemlisi güncel dille yapılan bir edebiyat görünür hale gelecekti. İkinci olarak, yeraltı edebiyatı ülkemizde daha çok bir çeviri faaliyeti olmaktan çıkacaktı. Üçüncü olarak, kanonik ilişkilerden dolayı dergilerde kendilerine yer bulamayan pek çok genç ve yetenekli isim fanzinler aracılığıyla bu işleyişe müdahalede bulunabilecek ve böylece edebiyat dünyasındaki merkezi yapılanma sarsılacak, yıkıma uğrayacaktı. Bu sonuçları daha da çoğaltmak mümkün. Tüm bunlar, 2000’li yıllarla birlikte yavaş yavaş gerçeklik kazandı. 2010’lardan itibarense artık fanzinler, edebiyat dünyasında kimsenin göz ardı edemeyeceği yayınlar haline geldi. İyi şiirler dergilerden çok fanzinlerde okunur oldu. Şiire yeni açılımlar kazandıracak yönelişler fanzinlerde belirmeye başladı. Dergilerin hantal yapısından sıkılan şair/yazarlar fanzinlerin şenlikli sayfalarında kendilerine yeni bir ruh aşılamaya başladı.

Oğlan Bizim Kız Bizim (OBKB)

Oğlan Bizim Kız Bizim, 2013’ün yaz aylarında çıkan ilk sayısıyla okura ulaştı. Adıyla, boyutuyla, tasarımıyla ve her sayısına adını veren renkli sayfalarıyla ve tabii ki, sunduğu içerikle farklı bir fanzin izlenimi verdi. Logo etrafında öbeklenen bilgiler, tarih, sayı ve fiyattan ibaret. Bir künyesi yok; nerede çıkıyor, kimler çıkarıyor; bunlar belirsiz. Bu özelliğiyle fanzinin mülkiyetsizliğine dikkat çekilmek isteniyor belli ki. Bu tavra karşı bir saygısızlık olarak algılanmamasını dileyerek, fanzinin oluşumunda emekleri göz ardı edilmemesi gereken iki adı anmak gerekir diye düşünüyorum; Ercan Y. Yılmaz ve İsahag Uygar Eskiciyan.

Yukarıda belirttiğim gibi, dört sayı çıktı ve yayınına son verdi OBKB. Her sayısı bir renk adıyla sabitlendi: 2013 Yaz sayısı sarı, 2013 Sonyaz sayısı mavi, 2013 Önkış sayısı yeşil ve 2013 Kışkış sayısı alaimisema renkleriyle raflara dizildi. Daha bu adlandırmalarla legal dergilerden aşina olduğumuz resmi/ciddi dili kırıcı özellik, fanzinin diğer nitelikleri açısından da söz konusu. Örneğin, biçim olarak da çok farklı bir fanzin OBKB. On beş A4 kâğıdı enlemesine üçte birine denk gelen yerinden katlanmış ve katlandığı yerden birbirine zımbalanmış. Böylece yarısı dar, yarısı geniş iki tür sayfa elde edilmiş. Dar sayfalar çoğunlukla şiirlerin yer aldığı, geniş sayfalarsa genelde öykülere yer verilen sayfalar olarak tasarlanmış. Dolayısıyla, fanzinde yer alan ürünlerin büyük ağırlığını bu iki tür oluşturmuş. Ancak, yalnızca bu iki tür OBKB’nin renkliliğini gölgelerdi herhalde. OBKB’nin sayfalarında okuyucuya heyecan verici okumalar vaat eden çok farklı türde birçok başka metin yer alıyor. Kendi görsel işleriyle de öne çıkmış bir ad olan Ercan Y. Yılmaz’ın büyük emeği olan bir fanzinde doğal olarak çok sayıda görsel işe rastlıyoruz örneğin. OBKB’nin en yaratıcı sayfaları arasındaysa “Akrostişimi Yapıyom Akrostişimi Yapıyom Popom Kuru Kalıyor” adlı sayfalar yer alıyor. Bu sayfalarda akrostişli ve mizahi bir dille kaleme alınmış şiirimsi diyebileceğimiz metinler var. Sarı sayıda, T. Ercüman Yeminli’nin Lale Müldür akrostişli metni; mavi sayıda, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olan Ömer Öztürk’ün Oğlan Bizim Kız Bizim akrostişli metni; yeşil sayıda, yine T. Ercüman Yeminli’nin İsmet Özel akrostişiyle yazdığı metin ve alaimisema sayısında T. Ercüman Yeminli’nin Reşit İmrahor akrostişli bir başka metni. OBKB’nin bir başka değişik bölümü, “Parende” adını taşıyor. Bu bölümde, ünlü bir şiirin dizeleri yer değiştirilerek yeniden yapılandırılıyor. Her parende metin, dönüştürülen şiirin adından yola çıkılarak oluşturulmuş başka bir ad alıyor. Dört sayı boyunca karşımıza çıkan bu parendeli şiirlerin hepsinde nöbetçi müstearımız T. Ercüman Yeminli imzası var. Sarı sayıda, Cemal Süreya’nın “Elma” şiirine; mavi sayıda, Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” şiirine; yeşil sayıda, Turgut Uyar’ın “Kan Uyku” şiirine; alaimisema sayısındaysa, Ece Ayhan’ın “Yalınayak Şiirdir” şiirine parende attırılmış. “Elma” şiiri ”Elmalı Parende”, “Masa da Masaymış Ha” şiiri “Masalı Parende”, “Yalınayak Şiirdir” şiiri “Ayaklı Parende” ve “Kan Uyku” şiiri, sanırım yanlışlıkla, yine “Masalı Parende” adlarıyla dönüştürülmüş. OBKB’ye özgü diyebileceğimiz bir başka bölüm daha var; fanzinin orta sayfalarına bağdaş kurmuş bu bölüm, “Hey On Beşli On Beşli Öykü Yolları Taşlı” adını taşıyor. Adı “Oğlan Bizim Kız Bizim” olan bir fanzinin bir de böyle bir bölümünün olmasına kimse karşı çıkmaz sanrım. Bu bölümde, her sayıda bir öykücüyle söyleşilmiş. Söyleşi deyince aklınıza bilindik söyleşiler gelmesin. OBKB’nin söyleşileri de fanzinin ruhuna uygun biçimde türdeşlerinden oldukça farklı. Öncelikle, dört sayının söyleşisinde de sorular aynı. İçerik olarak da konukların metinlerine odaklanmış sorular değil haliyle. Konuğu yaratıcılığa kışkırtan, çoğu mizahi nitelik de taşıyan çok kısa sorular. Şunu da ekleyelim; soru diyoruz ama, aslında konuğa yöneltilen cümlelerin çoğu yapıca birer soru cümlesi değil. Söyleşileri farklı kılan bir başka özellik de, son iki soruda karşımıza çıkıyor. Bu sorunların ilkinde (ilk söyleşi hariç) önceki konuğun sorusunun yanıtı istenirken, son soruda, sonraki sayıda yer alacak konuğun yanıtlaması için bir soru sorulması isteniyor. Sarı sayıda Mehmet Zaman Saçlıoğlu, “İyi ki bu kitap var” şeklindeki yanıt bekleyen cümleye; “Tek kitaptan korkarım. İyi ki kitaplar var…” cümlesiyle karşılık vermiş. Mavi sayının konuğu Behçet Çelik, “Ne güzel kapak olmuş” dendiği anda, Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’inin kapağını yapıştırmış yanıt olarak. Yeşil sayının öykücüsü Faruk Duman, Behçet Çelik’in sorusu olan “Ya edebiyat olmasaydı?” şeklindeki modern edebiyatın kadim sorusuna, gayet kendinden emin, “Ben hallederdim…” yanıtını vermiş. Son sayı olan Alaimisema’da Ercan Kesal, en sevdiği öykü mekanı olarak, benim de en çok sevdiğim “Bozkır…” yanıtını vermiş. Bu söyleşilerin sevildiğini anlamış olacaklar ki fanzinin kotarıcıları, OBKB’nin son iki sayısında fazladan olarak şairlere de sormuşlar aynı soruları. Bu bölüm için de tabii ki paralel bir başlık kondurmuşlar başa: “Eşkimi tezele Şiire Gazele”. Yeşil sayıda İzzet Yasar, “XXI. yüzyıl tarifiniz” kallavi sorusundan, “Dünya asla akıllanmayacak” diyerek sıyrılmış. Alaimisema sayısındaysa Enis Akın, bol üç noktalı söyleşisinin sonunda, “Bir sonraki söyleşide şairimize sorulmasını istediğiniz sorunuz” çağrısına tembellik edip yine üç noktayı yerleştirmiş. OBKB’nin ikinci sayısı olan mavi sayıdan itibaren parende attırılmış bir söyleşi bölümü daha var. Bu bölümde tek ve uzun bir soruya bir şair tek uzun bir cevap veriyor. Soruları soran, hep Murat Çakır. “Sormak Fiili” başlığı altında uzattıkça uzatıyor o tek soruları. Mavi sayıda Sezai Sarıoğlu, “Cevaplamak Fiili”nin uzunluğunu iliştiriyor o uzun soruya. Bir yerde şöyle diyor Sarıoğlu: “Gerek Kürtçe yazan Kürtler gerekse de Türkçe yazan Kürtlerin kapsam alanlarını genişlettiğini görmezlikten gelenlerin başına Kürtçe düşeli çok oluyor…” Yeşil sayıda “cevaplamak fiili” Betül Dünder’in dilinde kuvveden fiile çıkmış. O da bir yerde şunu diyor: “Dünün, bugünün ve elbette yarının şiiri aşkı hep yamaçlarında tutacaktır inancındayım.” Mavi sayıda Akif Kurtuluş, aynı fiili bakın neye dönüştürüyor; “Hayat bir gün, İkinci Yeni’nin hayata dair olduğunu gösterecekti. Biz ne kadar söylesek inandıramıyorduk sanırım.”
OBKB’nin dört sayısında da şiir ve öykünün nitelikli örneklerine yer verildi. Yazı boyunca açıklamaya çalıştığım özellikleriyle birlikte, bu nitelikli ürünler OBKB’yi türdeşleri arasında ayrıcalıklı bir yere oturttu. Dört sayı boyunca ürünleriyle yer alanların bazılarını anarak bu bölümü sonlandıralım: Ersun Çıplak, Ali Süha, Remzi Karabulut, Gamze Elma, Ayşegül Tözeren; Tarık Günersel, Asuman Susam, Halil İbrahim Özbay, Eyyüp Özdemir; Caner Ocak, Osman Şişman, Çiğdem Şahin, Deniz Dengiz Şimşek; Levent Karataş, Ahmet Büke, Kahraman Çayırlı, Burak Kablo.

Beri Gel Oğlan Beri Gel (BGOG)

OBKB’nin kotarıcılarının yeni bir macerası olan BGOG, yalnızca şiir fanzini olarak dört sayı tekmili birden (mart, nisan, mayıs, haziran sayıları olarak hazırlanmalarına rağmen) Haziran 2014’te yayımlandı . Bu fanzin de en az OBKB kadar heyecan uyandırıcı özelliklere sahip. Büyük boy dört sayfa olarak ve her biri yine farklı renklerde çıkan BGOG’nin her sayısı bu kez numaralandırılarak, ama her sayı bir şaire ithaf edilerek oluşturulmuş. Seçilen şairler arasında poetik bir hat çizmek mümkün. Bu anlamda, her sayıyla selamlanan şairlerin BGOG’nin şiir/şair seçimindeki poetik çerçeveyi oluşturduklarını söylemek çok yanlış olmaz. Yeşil renkli ilk sayı Sami Baydar için hazırlanmış, turuncu renkteki ikinci sayı Mustafa Irgat için, mavi renkli üçüncü sayı Hulki Aktunç için ve mor renkli son sayı ise, Seyhan Erözçelik için oluşturulmuş. Her sayının ön ve arka sayfalarını oluşturan dış kısımları birer görsel işe ayrılmış. İç kısmı oluşturan iki sayfadaysa şiirler yer alıyor. Sayfalara yayılan ürünlere baktığımızda, ikiye katlı dört sayfalık bir fanzin gibi görüntüye sahip olsa da, ürünlerin yerleşimi aslında BGOG’nin enlemesine hazırlanmış tek yapraklı bir biçimi de gözeterek tasarlandığını gösteriyor. Görsel şiir türünde de ürünler veren, her iki fanzinde de bu türden ürünlere ağırlıklı yer veren bir fanzincinin her iki fanzin için uyguladığı farklı tasarımların detaylarına dikkat çekmemek haksızlık olurdu sanırım. O halde biraz daha devam edelim; Fanzinlerin ön ve arka yüzlerini kaplayan iki sayfalık dış kısımlara birer görsel iş yerleştirilmiş. İlk sayıda Çiğdem Şahin’in, ikinci sayıda Fővárosi C. Müvek’in, üçüncü sayıda Mehmet Zaim Yaprağ’ın, son sayıda Ercan Y. Yılmaz’ın görsel işleri birer ürün olmanın ötesinde bulundukları sayfalara birer kapak özelliği de kazandıran bir işlev görmüşler. BGGO logosu da ön sayfanın sağ alt köşesinde, görsel işlerin bütünlüğüne zarar vermeyecek biçimde oldukça küçük puntolarla yer almış. Logo, ön sayfanın sağ-alt köşesine konmuş olmasıyla bu sayfanın görsel niteliğini besleyen bir ögeye dönüşmüş. Ancak, daha önemlisi, logonun bu yerleşimi fanzinin dört sayfalık görünümünü pekiştiriyor olması. Bir başka özelliği, fanzinin kapağını açıp iç sayfalara göz attığımızda fark ediyoruz. İç sayfalara yerleşmiş ürünleri okumak için fanzini tersine çevirmemiz gerekiyor; ayrıca, iki sayfanın tam ortasına denk gelen yerde ikinci bir logo karşılıyor okuyucuyu. Her sayıdaki logo, farklı bir geometrik şekille (sırasıyla; daire, kare, dikdörtgen, üçgen) koyulaştırılmış bir fon üzerine oturuyor. Aynı zamanda, dört sayının bu dört geometrik koyulukları iç sayfalardaki boşluklara görsel birer öge olarak yerleşiyor. Yani, iç sayfalarla birlikte, BGOG, başka küçük tasarımsal dokunuşlarla kendini yeniden, yeni bir biçimde başlatmış oluyor. Bu özellikler, fanzinin kendisini bir sanat objesine dönüştüren özellikler bir bakıma. BGOG içeriğiyle iyi bir fanzin olmasının yanında, bu özelliğiyle çok özgün bir yerde duruyor benim açımdan. BGOG’nin dört sayısına ürünleriyle katılan adlardan bazılarıysa şunlar: karacamurat, Murat Çelik, Murat Çakır; Emin Kaya, Bilal Çiftçi, Petek Sinem Dulun; Nigar Okyay, Barış Yıldırım, Muhammet Özmen; Alptuğ Topaktaş, Fergun Özelli, Şakir Özüdoğru.

Hamiş: Bundan sonra da 2000 sonrası fanzinleri tüm sayılarıyla birlikte zaman zaman  tanıtmaya devam edeceğim. Göndermek istediğiniz fanzinleriniz için adresim şöyle: P.K. 120, Beyoğlu/İstanbul