Bir levazım sarayında çerçiyim.
Teşriflerim hep tehirli, mühtedi bir kozmonot gibi,
Her diyarda ayrıkotu yahut kandil çürüğü bir Kasımpatı.
Harfiyen ihmal edilmiş, telaffuzu eflatunlu
Bir şairim, infaz ettim şiirimi, pek buruktu,
Pek Mecnun’dum tahsillerim yarım Çerkez ağızlı isyankâr,
Teveccühü borç bilirdim, Dadaist bakkaliyemde yazılıdır efsunlu tarihim.
Çakıl taşlarımla eğlenirken, karanfil çiğnemekten çürümüş dudaklarımla
Abanoz yelkenlere asıldım.
Körpe kızlara hoyrat davranan bir Don Kişot gibi,
Yel değirmenine asılı çamaşırım ve boynumdadır urganım.
Fısıltı gazetelerinde fısıl fısıl çürüyor aklım .
Çukurcuma berberi kesti kulağımı, Van Gogh gibi kumral da değilim ki.
Esmerim, çulsuzum ve yalnızlıklarla imtihanlanmışım.
Çeşitli hezeyanlar. Do-re-mi-fa-sıl.
Lan ne şarkısı bizi katlediyorlar, ismimiz bile saatli maarif takviminden ödünç alınmış
ve de tuhaf lisanlı.
Patrik böyle buyurdu ve imam bayıldı, biz inince bu hastalıklı dünyaya.
İsalar çarmıha gerilmeden önce, çiviler hangi nalburdan alındıysa babam bizi o nalbura yollardı.
Yırtık pabucuz yolda, nalbur yolu da çeşitli hengâmelerle yıkanıp annem tarafından soba yanına asılmış.
İki köpek tarafından ısırıldım Tevhid-i Tedrisat’tan kaçarken, kocamandı köpekler ve ruhumu rehin bırakmak zorunda kaldım.
Karşılığında iki çürük diş gaspettim, cebimdeler ve her an teessüfe meyilliler.
Çürük çürük yürüyorum ateş ağızlı kedilerin yanından geçerken süt kokuyorum, uzanıp öpüyorlar.
Öpülürken kedi bıyığı kalır mı adamın kalbinde ama kalıyor işte.
Haydi, vazife için sevişenler, birleşin! Ve benim gibi bir çürük elma doğurun!