onun sesini duydum
deniz, rüzgârla sürülmüş bir tarla gibi açıldı önümde
ıslak otların üzerine devrildi gökyüzü
yönünü dağlara vermiş ağaç gölgeleri
avlunun kuytusuna döndüler sabahın ilk ışığıyla
onun sesini duydum
ıssız tepelerden kopan kar taneleri
bütün bir ömrün çığını yığdı kalbime
az ötede, adını kuşlara bağışlamış bir sonbahar
ve dünyanın gözüne kaçan çalı dikenleri
onun sesini duydum
bir şehrin başka bir şehre yatıya gitmiş haliydi
kırgınlıklardan yapılma bir yazdan çıkarmıştı
koynunda üfleyerek uyuttuğu karıncaları
kırmızı saçlarıyla geçip gitmişti aramızdan
bizi birbirimizden uzağa fırlatan zaman
öyle bir deniz yaratmıştım ki ondan
boğulmasam olmazdı
onun sesini duydum
ve karanlıkta kürtçe kişneyen atların
ve ezelden beri kabuğunu bekleyen yaraların
ve bahçeden bahçeye gezen bir korkuluğun
ve bir derenin, şivesi taşlarla bozuk
aşındırmış kıyının alçakta kalan yanlarını
ve gövdeyi dolaşan ipliksiz iğnenin
-ki boşluğu diker etin sıcaklığına-
ve yazlıkta yalnızlığa terk edilmiş eşyaların
onun sesini duydum
aşk, serin cehennem
narın içine kurumuş bir tane gibi kaldım
onun sesini duydum
sesini duydum onun