Her şeyi gören göz: internet

Tuğçe Ayteş
gören göz

gören göz

İclal Öztaş Ayteş
Her şeyi gören göz ilk çıktığı dinlerde ve mistik öğretilerde koruyucu olarak yansıtılsa da zamanla edebiyatta ve felsefede kötücül, kontrolcü ve özgürlüğü kısıtlayıcı olarak tanımlanmaya başlar. Bu süreçte her şeyi gören gözün yapısı da değişti. Artık korku ve korunma bize doğaüstü bir güç tarafından değil kurum ve kuruluşlarla onların teknolojileri tarafından sunuluyor.

İnsanlık tarihinin başından bu yana birçok mit ve sembol ortaya çıktı, bunlardan birçoğu günümüze ya doğrudan ya da dolaylı olarak ulaştı. Her şeyi gören göz miti de dinlerde, edebiyatta, mimaride, sanatta ve pek çok yerde kullanıldı; hâlâ da kullanılmaya devam ediyor. Bu yazıda her şeyi gören göz mitinin en bilinen örneklerine değindikten sonra internetin günümüzde nasıl “her şeyi gören göz” yerine geçtiğini irdeleyeceğim.

Dinler ve Mistik Öğretilerde

Her şeyi gören göz sembolü en çok dinler ve mistik öğretiler arasında yaygındır. Tanrıların veya görünmez güçlerin gözleri her şeyi görür. Bu güç koruyucu olarak insanlara güven verirken sürekli kontrol halinde olarak korku da salar.

Eski Mısır’dan başlayalım. Ra, eski Mısır mitolojisinde Güneş tanrısıdır. Şahin kafalı bir insan olarak betimlenir. Kefren’den itibaren firavunlar Ra’nın soyundan geldiklerini, bir nevi tanrı olduklarını ileri sürerler. Ra, Osiris’i firavun ilan eder, sonra Set Osiris’i öldürüp firavun olur, ardından Osiris’in oğlu Horus Osiris’i öldürür. Horus’a Ra’yı da kapsayarak Ra-Horus adı verilir. Bu yazıda bizi ilgilendiren de Horus’un Gözü’dür.

Horus’un Gözü, Eski Mısır’da (Tanrı’nın birliği sonucuna ulaştıran) belli matematiksel oranlara dayanan bir sol göz olarak resmedilir ve Ay Gözü olarak da adlandırılır. Bu göz eski Mısır halkını sadece maddi değil manevi alanda da gözlemektedir. Yapılan hiçbir şey, aklınızdan geçirdiğiniz hiçbir düşünce Horus’un Gözü’nden kaçmaz. Bu göz, vicdanın gece gündüz, yirmi dört saat kapanmayan gözüdür. (Mitolojide kötülüğün ve nefse kapılmanın sembolü olan Seth, Horus’un gözünü çıkarmaya çalışmıştır.) Hiç kapanmayan bu göz, aynı nazar boncuğu gibi negatif enerjilerden korunmak için de kullanılmıştır.

Tek tanrılı dinler de Eski Mısır’daki yöntemi kullanır. Bu dinlerde her şeye gücü yeten ve her şeyi gören bir tanrı merkeze alınır. Tek tanrılı dinlerde tanrının koruyucu yönünün yanı sıra korkutucu yönü de ağır basar. Günah ve cezalandırma sistemi vardır. Kulların hiçbir şeyden kaçamayacağı, her hareketlerinin ve her düşüncelerinin görüldüğüne vurgu yapılır. Kutsal kitaplarda yazanların aksinde bir davranış ve düşünce sergileyen kulların tanrının gazabına uğraması kaçınılmazdır.

Nazar, İngilizce deyişle “evil eye (kötü göz)”, birçoğumuzun aşina olduğu bir semboldür. Bir kişinin kötü bakışlarının farkında olmayan masum bir kişiyi negatif etkilendiğine inanılır. Bundan korunmak için de çeşitli tılsımlar taşınır ki en meşhuru elbette nazar boncuğudur. Bu inanış neredeyse dinlerden bile fazla ortak inanana sahiptir. Farklı kültürlerde, Batı Asya’da, Eski Ahit’te, Akdeniz ve Asya boylarında, Türkiye’de, Yunanistan’da, İran’da ve Afganistan’da kendine yer bulur. (Bilimsel araştırmalara bile sık sık konu olur.) Nazar boncuğu, Türkiye’de genelde mavi üzerine göz şeklindedir. El üzerinde göz bulunan Hamsa da yaygındır. Farklı renkler ve farklı şekillerde yapılan bu tılsımlar negatif enerjiyi yansıtmayı amaçlar. Her şeyi gören göz tanımına tam olarak girmese de gözün gücünü göstermesi ve her şeyi gören göz sembollerinin nazardan koruma amaçlı da kullanılması açısından önemlidir.

Sosyal medyada göz görür görmez İlluminati diye yorum yapanların kastettiği göz masonların kullandığı, bulutların arasından ışık saçan bir güneş gibi resmettikleri sağ gözdür. Bu göz bazen bir üçgenin içine kapatılır. Amerika Birleşik Devletleri Büyük Mührü’nde de bitmemiş bir piramidin üstüne böyle bir göz vardır ama masonların gözüyle tarihleri uyuşmaz. Her şeyi gören göz Belarus, Litvanya, Şili vb ülkelerin çeşitli askeri, devlet ve eğitim kuruluşlarının mühürlerinde ve bazı para birimlerinde de yer bulmuştur. Anlayacağınız etkisini günümüzde de sürdüren favori sembollerden birisidir.

Edebiyat ve Felsefede

Her şeyi gören göz deyince akla ilk olarak gelen örneklerden biri Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron’un Gözü’dür. Burada J.R.R. Tolkien’ın betimlemesiyle Peter Jackson’ın yorumunu ayrıştırmak gerekir. Tolkien’ın Sauron karakteri kızıl göz, göz kapaksız göz, büyük göz gibi isimler alır. Jackson ise Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Sauron’u bir kulenin üzerinden tüm Orta Dünya’yı gözetleyen kızgın bir göz olarak gösterir. Jackson’ın betimlemesi her şeyi gören gözün başlangıçtaki olumlu anlamını çarpıtmış gibi görünse de edebiyat ve felsefede bu gözün artık neredeyse kötücül olarak görülmesiyle paralel.

1984’teki Büyük Birader direkt göz değil ama toplumu izleyen ve bakışıyla insanlar üzerinde baskı oluşturan bir surattır. Totaliter rejimin bu baskı organı, bireyleri her yerde “Büyük Birader seni izliyor” sloganı eşliğinde izler. Günümüzde en çok ve en olumsuz kullanılan “her şeyi gören göz” versiyonu budur muhtemelen. Kayıt sistemleri, her santimetre karedeki kameralar ve internet için “Büyük Birader” benzetmesini kullandığımız oluyor. Bu, muhtemelen izleyen tarafların da hoşuna giden bir durum çünkü böylece bakış gerçek failden uzaklaşarak onu soyut ve kişi dışı bir kavrama dönüştürüyor.

Bu konulara girmişken adı genelde ünlü düşünür Foucault ile anılan Panoptikon’a değinmemek olmaz. Panoptikon aslında İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından 1785 yılında tasarlanmış bir hapishane modelidir. Pan- eski Yunancada “bütün” anlamına gelen bir ön ektir, “optikon” da gözlemlemek. Görsellerde daha iyi anlaşılıyor ama özetle, tekli hücrelerin bulunduğu yuvarlak bir yapı ve ortadaki bir kulede nöbetçiler denilebilir. Böylece tekli hücrelerdeki mahpuslara saklanacak veya kaçacak bir boşluk bırakılmaz. Foucault, Hapisanenin Doğuşu kitabında bunu, modern disiplin toplumları ve onların her yerde gözlemle normalleştirmeye olan eğilimlerinin bir metaforu olarak değerlendirir. (Foucault aynı mekanizmanın okullarda ve akıl hastanelerinde de kullanıldığını savunur.)

Her şeyi gören göz ilk çıktığı dinlerde ve mistik öğretilerde koruyucu olarak yansıtılsa da zamanla edebiyatta ve felsefede kötücül, kontrolcü ve özgürlüğü kısıtlayıcı olarak tanımlanmaya başlar. Bu süreçte her şeyi gören gözün yapısı da değişti. Artık korku ve korunma bize doğaüstü bir güç tarafından değil kurum ve kuruluşlarla onların teknolojileri tarafından sunuluyor. İşin ilginç tarafı biz onların sunduklarını seve seve “istiyoruz”, başka bir deyişle istememiz için gerekli zemin hazırlanıyor. Gerçi biz istesek de istemesek de günümüzde güç sahibi kişilerin veya grupların, korkutma veya koruma kılığına bürünmeden, diledikleri bilgilere açık açık ya da gizli gizli ulaşabilmelerini ve bu bilgileri diledikleri gibi yönlendirmelerini fiziksel olarak sağlayacak her imkanı var.

İnternet

İnternet yukarıdaki her şeyi gören göz örneklerden farklı görünebilir ama ortaya çıkış amacı yine benzerdir, yani aslında “kontrol”dür.

Günümüz açısından ilk bilgisayarın 2. Dünya Savaşı yıllarında Alan Turing tarafından icat edildiğini söyleyebiliriz. Almanların aralarındaki şifreli konuşmalarını çözmek için halihazırda yürütülen çalışmalar yetersizdi. Alan Turing enigma makinesiyle başarılı işler çıkarsa da daha çok işlemi bir arada yapan bir aletin çok daha etkili sonuçlar vereceğinin farkındaydı. Neredeyse bir oda boyutunda olan bilgisayar atası Bombe, şifre çözme konusunda harikalar yarattı. Daha sonra teknolojik gelişmelerin gerisi geldi.

Turing’in çalışmaları 1940’larda doruğa ulaşırken 1950’li yılllarda daha etkili bir askeri iletişim sisteminin temelleri atıldı. 1960’larda başlayan projeler bu yılların sonlarında doruğa ulaştı,  ARPANET (Advanced Research Projects Agency Network, İleri Araştırma Projeleri Acente Ağı) ortaya çıktı ve İnternet olarak hayata geçti (inter “arası”, net de “ağ anlamına gelir, internet kabaca “ağlar arası” olarak tercüme edilebilir).

İlk olarak Amerikan üniversiteleri bu imkandan yararlandı. Sırayla e-posta (SMTP), NNTP, FTP ve HTTP uygulamaları internete eklendi. CERN tarafından 30 Nisan 1993’te eklenen www (World Wide Web - Dünya Çapında Ağ) ile internete kamu da ulaşabilir hale geldi. Türkiye’deki ilk internet bağlantısı ODTÜ’yle Washington arasında 12 Nisan 1993 yılında gerçekleşti. İnternetin tarihi hakkında şimdilik bu kadar.

Peki, her şeyi gören göz bunun neresinde?

İnternetin kamuya açılması elbette hayatımızda birçok kolaylığa önayak oldu, olmaya da devam ediyor. Kolay ve uluslararası iletişim, kolay erişim, kolay alışveriş… Ama bu cömertliğin bir bedeli var, herkesin ödemeye razı olduğu bir bedel. Tüm bilgilerinizi “isteğiniz doğrultusunda” çeşitli internet sitelerine aktarmak. (İnternet bu açıdan 1984’ten çok Cesur Yeni Dünya’daki yaklaşıma benzer.) Elbette sizin gizli bilgilerinize ulaşmak sadece internet aracılığıyla gerçekleşmek zorunda değil. Her bilginiz her yerde kayıtlı. İnternet erişimle takibi kolaylaştırdı ve bunu zor kullanarak yapmaya neredeyse hiç gerek kalmadı.

E-posta, websiteleri, bloglar, sosyal medya gibi nimetlerden yararlanan normal bir vatandaş olarak bilgilerimizi saçmak çok da umurumuzda olmayabilir. Ama Thomas Hobbes’un 1688 tarihli ünlü Leviathan eserinde geçen sözü hatırlatayım: “Scientia potentia est (Bilgi güçtür)”. (Leviathan ilginç bir şekilde mutlak güç ve yetkilere sahip egemen devleti ifade eder.) Bu bilginin hangi ellere düştüğü ve ne şekillerde kullanıldığı önem kazanır. Özellikle yasaların kişinin keyfine kaldığı yönetimlerde tek bir cümle bile bu gönüllülüğe sizi pişman edebilir.

Paranoyanızı biraz daha artırayım: Bilgisayarınızda hiçbir şeyi tamamen silmiyorsunuz. Çöp kutusuna attığınız ve oradan sildiğiniz bir şey işin uzmanları tarafından (en azından Windows’ta) geri getirilebiliyor. (Bu internetle ilgili bir özellik değil gibi görünse de internete bağlanan her bilgisayar açık bir bilgi kaynağıdır.) Ayrıca ofislerde kurulan uzaktan erişim programlarını düşünün. Bir IT uzmanının fare imlecinizi isteminiz dışında oynatmasını seyretmek epey eğlenceli. Ama bu, fark ettirilmeden yapılsa ve çeşitli dosyalar alınsa ya da eklense o kadar eğlenceli olmayacağı kesin. İnternetin sizi görmemiş gibi yapması, görülmediğiniz anlamına gelmiyor.

Günlük bilgisayar kullanımında bu “görme” oldukça olağan bir haldedir. Bilgisayarınızda cache (keş) hafıza alanı vardır ve normalde ulaşılması zor olan bilgilerinizin kopyalarının saklandığı bir bölgedir. Çok kolay oluşturulur ve web tarayıcılarınızın vazgeçilmezlerindendir. Bunu en çok kullanan yeni iş alanı “remarketing”, yeniden pazarlama olarak adlandırılır. Bir e-ticaret sitesinde gezdiğiniz sayfalar, sepete atıp bıraktığınız ürünler daha sonra alakasız bir sitede Google reklamları aracılığıyla size kendilerini bizzat sizin bilgilerinizle “hatırlatır”.

Umut verici bir yan da var: İnternet bir noktada, onu yaratan ellerin kontrolünden çıktı. O yüzden bu kadar sansürle anılması şaşırtıcı değil. Özgür yazılımlar, sosyal medyada daha fazla yükselen sesler ve ülkeler arası iletişim için de ideal bir platform oluşturdu. Sansürlerin büyük bölümünden VPN (Virtual Private Network-Sanal Özel Ağ) kullanarak kurtulmak mümkün bugün.

Fakat bu kontrolden çıkmanın da başka bir yönü var. Deep Web (derin ağ) gibi arama motorları tarafından ulaşılamayan yasa dışı bir uç da bulunuyor. Ayrıca hacker’lar trojan’lar, yani truva atları ile dünyanın dört bir yanında zombi bilgisayarlar yaratarak izlerinin geri sürülememesini sağlayabilir. Böylece Wikileaks gibi ilginç çıkışlar olabilirken sizin hiçbir şeyden haberiniz yokken bilgisayarınız zan altında da kalabilir. Bu saydıklarım başınıza gelmesi çok olası şeyler değil ama yine de olası...

Sadece internet olarak düşünmeyin; daha genel anlamda hem internetin hem de uydunun olduğu, akıllı telefon, tablet, dizüstü bilgisayar, masaüstü bilgisayar ve benim bu yazıyı yazdığım günlerde çıkan akıllı saatler ile kredi kartlarının kullanıldığı ve her yerin güvenlik kameralarıyla kuşatıldığı bir ortamda görülmediğinizi veya ucunun size hiç dokunmayacağını sanıyorsanız bunu bir daha düşünmenizde yarar var. Her şeyi gören göz üzerinizde.

 

Kaynaklar:

- Yüzüklerin Efendisi, J.R.R. Tolkien, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayıncılık, 2001.
- 1984, George Orwell, çev. Celal Üster, Can Yayınları, 2000.
- Hapishanenin Doğuşu, Michel Foucault, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yayınevi, 2013.
- http://www.gotquestions.org/all-seeing-eye.html
- http://en.wikipedia.org/wiki/Eye_of_Providence
- http://en.wikipedia.org/wiki/Evil_eye
- http://en.wikipedia.org/wiki/Internet