Türk, öykülerinde şiirden ödünç alınmış bir dili hikâyenin klasik kurgusuna gömer ve üzerini düzleyerek hikâyeyle bütünleştirir. Öyküleri, hikâyelerini anlattığı kişilerin tüm hüzün ve yalnızlığına rağmen yüzünü güneşe dönen öykülerdir. Yazar her şeye rağmen bak önümüzde yeni bir mevsim demeyi ihmal etmez.
Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim, Serkan Türk’ün dördüncü öykü kitabı. Onun öyküleri taşradan dünyaya açılan bir kapıdır. Ama taşranın sıkıntısı, uzaklığı, imkânsızlığı yoktur öykülerinde. Öykülerde yalnızlık demeden yalnızlık, uzaklık demeden uzaklık anlatılır. Hem de öyle iddialı cümleler kurmadan, büyük söylemlere girişmeden yaşamın küçücük bir kıyısına odaklanır. O küçücük yerden büyük fotoğrafı işaret eder. Bu çerçeve sıradan olanın sıra dışı görüntüsüdür. Küçük olayları büyüteç altına almıştır. Gündeliğin içindeki parıltı, ânın içindeki büyük bir dünya.
İlk öykü, Berlin’de bir tren yolculuğudur. Yolculuk boyunca bir türlü yalnız kalamayan öykü kişisinin yol boyunca başına gelen dayatmalar. Yol boyunca faşizmi konuşan yolcuların, aslında bu düşünceyi ne kadar içselleştirdiğini gözlemleriz. Çok sıradan bir olay üzerinden, gündelik olanın içerisinden yeni bir dünyaya işaret eder yazar. İdeolojinin insan ilişkilerine yansımaları. Bir çağrışım. Burada Una Giornata Particolare filmini anımsamadan edemeyeceğim. Film üzerine bir inceleme yazısında şunları söyler eleştirmen:
“Tiber Ailesi’nin özel yaşamının içine girdiğimizde, Faşizm akıl dışı varlığını, orta sınıf insanının kişilik yapısında nasıl geliştiğini izlemeye başlarız. Altı çocuklu Tiber ailesinin annesi Antoniette, herkesten önce kalkarak sabah kahvaltısını, kocasının ve çocuklarının faşist üniformalarını hazırlar.1“
İkinci öyküde yer yer yükselen bir ses. Anlatıcı değişir. Ben anlatıcı susar, yerini o anlatıcısına bırakır, dışardan bir içses gibidir bu anlatıcı. Horoz ve köpek dövüşlerinde spikerlik yapan bir radyocunun hikâyesidir anlatılan. Bu hazmetmesi zor olay belki de anlatıcı değiştirilerek, kendini dille göstererek anlatılabilir ancak. Çünkü o sesi öykü boyunca duyarız ve zaman zaman bir radyo programının içerisindeymişçesine. Anlatılan aslında kimin hikâyesi derken. Tekrar kurmacanın büyüsüne kaptırırız kendimizi. Bu öykü daha içerden, taşradan anlatılıyor.
Ânı ve zamanı sorgulayan
Üçüncü öykü, yazmak üzerine birtakım sorgulamalarla ilerler. Gerçek ile kurmacanın birbiri içine geçmesi burada da söz konusudur. Anlatıcı kimi zaman sen diline döner ve burada sorular soran bir iç sese dönüşür. Derken metinler arası bir selam. Ratrick Süskind’in Güvercin romanı. Öyküde güvercinler geçmişe gitmek için bir imge olarak kullanılmış. Belki de doğrudan hatırlanmak istenmeyen çocukluk, yalnızlık ve terk edilme duygusu. Babaya duyulan özlem ve nefret aynı düzlemde güvercinle özdeşleşiyor. Öykünün başında güvercinden rahatsız olmayan öykü kişisi güvercin hakkında düşünmeye başladıktan sonra, artık ondan rahatsız olur, onu uçurmaya karar verir.
Dördüncü öykü sevgiliye seslenen bir mektup gibi. Belki onunla kısa bir konuşma. Bir ân. Anlatıcı burada reenkarnasyon ile ilgili bir olay üzerinden konuyu aşka getirir. Ânı ve zamanı sorgular.
“Kimse sonradan yetişemez. Zamanın geçtiği yerlere.” (s.28)
Beşinci öykü kitaptaki genel izlekleri kendinde toplayan bir öyküler toplamıdır aslında. Hayvanlar, taşra, rüya, yalnızlık. Öyküler ilerledikçe aşk teması farklı farklı boyutlarıyla yeniden yeniden karşımıza çıkıyor. Ve kitaba adını veren öykü: Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim. Ritim ve vuruculuğun yükseldiği bir öykü. Yarım asırlık bir aşkın, bekleyişin bitişi. Aşk öyküsünden çok bir bekleyiş öyküsü, bu bekleyişi yaşamına yedirmiş yaşlı bir adamın hikâyesi. Öykü yine, günlük, gerçek ve olağan olana vurgusunu yapmadan geçemiyor.
“Uzakta bir yere bakmıyorduk.” (s.37)
Bir Yakınım İçin adlı öyküde yalnızlık ve doğa teması iç içe kurgulanmış, öykü bu iki tema üzerinden ilerler.
Kalbim Oyuncak Bir Gemi Senin Sularında adlı öykü Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim adlı öyküyle dirsek temâsı olan bir hikâyeyi anlatır. Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim’de bahsedilen eski elbise toplayıcısı Oktay’ın gerçek hikâyesidir. Sahi, Oktay neden eski elbiseleri topluyor diye düşünürken, bu soru bizi yeni bir aşk hikâyesine çıkartır. Kitaba adını veren öyküden de aldığı sezgiyle çıta daha çok yükselir, iki öykü adetâ bütünleşir. Ve yazarın şu cümlesini tekrarlatır okura:
“İnsan ölür, elbiseleri kalır geride.” (s.52)
Küçük Şeyler adlı öykü doğum fotoğrafları çeken bir kadının bakış açısından hikâye edilmiş. Çocuk, doğum, evlilik kavramlarını sorgulatan öykü, kadın duyarlığının ustaca işlenmesiyle okuru içine çekiyor.
Güneşe dönük öyküler
Fotokopici Dükkânı adlı öykü küçük bir kasabada geçiyor. Taşra duygusunun ustaca yansıtıldığı öykülerden. Eşinin sağlık sorunlarından dolayı çocuk yapamayan bir çiftin, erkeğin bakış açından anlatılan hikâyesi. Asıl konu üzerinden ülkemizdeki kadın cinayetlerine, taşra erkekliğine, kadına, evliliğe dair de satır aralarının yer aldığı öykü yazarın karakter yaratma konusundaki başarısının parıltılı örneklerinden.
Wannesee’nin Mavi Suları adlı öykü de iki kadının hikâyesinden yola çıkan hüzünlü bir duyarlılıkla yazılmış bir öykü. Anlatıcı metinler arası geçişler yaparak Tezer Özlü’yü selamlar, öyküdeki orta yaşlı teyzenin ruh halini anlatmak için.
Ailenizden Biri Beklenmedik Bir Anda kitabın son öyküsü. Bu öykü aslında ilk öyküyle birlikte kitabı bütünlüyor. İlk öyküde ağır basan sezdirme hâli son öyküde de yerini alır. Okurun kafasındaki soru peki, babaya ne oldu? Derken aslında cevabı içinde gizlidir. Kapak arkası yazıda okurun zihninde devam eden öyküler tanımı için en uygun öykü belki de.
Türk, öykülerinde şiirden ödünç alınmış bir dili hikâyenin klasik kurgusuna gömer ve üzerini düzleyerek hikâyeyle bütünleştirir. Öyküleri, hikâyelerini anlattığı kişilerin tüm hüzün ve yalnızlığına rağmen yüzünü güneşe dönen öykülerdir. Yazar her şeye rağmen bak önümüzde yeni bir mevsim demeyi ihmal etmez.
1http://www.cinerituel.com/2014/11/una-giornata-particolare-1977-fasizm-karsiti-bir-sinema-destani.html
Türk, Serkan, Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim, Dedalus Yay., 2014