Beni Daha Fazla Mutlu Etmeni İstemiyorum

Burçin Tolga Yılmaz
Turuncu Sketch

Turuncu Sketch

Derya Davulcu

Ellerimi boynundan çektiğimde nefes alamadığını, bir daha da alamayacağını anladım. Birlikte filmler izler, hararetli tartışmaların sonunda soluksuz kalırcasına öperdik birbirimizi. Pazar günleri öğleye doğru uykulu gözlerle salona geçtiğimde o bitmek bilmeyen enerjisiyle kahvaltılar, portakal suları hazırlardı. Akşamları eve yorgun argın geldiğimde dışarıda yemeyi teklif eder, her defasında da reddedilirdim.”Hayır”lardan hazzetmeyen ben ona hiçbir şekilde kızamazdım; çünkü masayı gördüğümde içimi tarifsiz bir mutluluk kaplardı. Özenle serilmiş masa örtüsünün üzerine masayı tam ortalayacak şekilde kayık tabak, içinde mısır taneleri bulunan kenarları çeri domateslerle süslü salatayı yememek için kendimi zor tutardım. Çocukken yediğimiz yer sofralarından farklıydı onun yemekleri. Alelade yemekler yapmazdı. Makarna bile yapsa muhakkak kendinden bir şeyler katardı.  Çeşit çeşit soslar, baharatlar her yemeğinde olurdu. En çok tavuk parçalarını severdim. Bir defasında grip olduğumda garip bir çorba yapmıştı. İçmemek için çok direndim “Ne bu ?” dedim. “Çin çorbası” dediğinde epey şaşırdım. Annem hastayken tarhana çorbası yapardı. Keskin kokusu evin her yanını sarardı. Hemen ertesi günü de hiçbir şeyim kalmazdı. Denedim Çin çorbasını tadı gayet güzeldi, bol baharatlıydı. Hastalığımı da geçirdi.
Birbirimizi anlamamız için konuşmaya ihtiyaç duymazdık çoğu zaman. Bakışlarımızla iletişim kurardık. Bir sıkıntım olduğunda hemen fark eder “Neyin var?” diye sorardı. Neye kızdığımı, neye üzüldüğümü bir bakışımdan anlar, teskin edici sözler bulmaya çalışır bunda hiç zorluk çekmez, art arda sıralardı sözcükleri, samimiyetinden hiç kuşku duymaz, samimiyetimden kuşku duyardım.
Samimiyetinden kuşku duyduklarımda vardı elbette. İlk karım gibi. Yıllarca beni sevdiğini sanıp sonu olmayan hayaller kurmuş, sonunda ödülünü terkedilerek almıştım.
“Bırakma beni.”
“Mutlu değilim seninle olmaktan. İstediğim hayatı yaşamak istiyorum artık. Yalnız kalsam da mutlu bir yalnızlık olsun.”
“Mutlu olduğunu söylemiştin, seviyordun beni ne oldu, ne değişti ?”
“Seninle olmaktan sıkıldım artık. Paranoyaklığından, hep kendini düşünmenden, bir kere bile benim neler hissettiğimi sordun mu?”
“Her şeyi anlatıyorduk birbirimize, bu kadar biriktirdiğini bilmiyordum. Neden daha önce bu konuda hiç konuşmadın.”
“Bunun için çaba sarf etmekten yoruldum. Bazen ne olursa olsun istemezsin ya bir şeyi istemiyorum anla beni.”
“Gitme…”

Terkedildikten çok sonra yegâne mutluluk kaynağım olan kadınla tanışmış, kısa sürede evlenmiştik. Onun da ilk karım gibi terk edip gitmesini kaldıramazdım. Hissediyordum bir gün o da ilk karım gibi bırakıp gidecekti.
“Venüs gel buraya kızım.” Küçük köpeğimi kucağıma alıyorum, ağlamaya başlıyorum. Nasıl bakacağım bu bembeyaz yumuşacık yavruya? Okşamaya, öpmeye doyamıyorum. Doğduğundan on beş gün sonra karım hediye etmişti. Adını görünümüne uygun koyduk. Venüs kadar güzel olduğu için. Şimdi yalnız başıma nasıl doyuracağım onun karnını. Çaresizce bakıyor gözlerime “Sen bana bakamazsın.” diyor adeta. Ben de ona aynı ifadeyle bakıyorum.
Venüs’e bakacak, bana o yemekleri hazırlayacak kadın artık yaşamıyordu. Akşam her şey çok güzel başlamıştı. Eve erkenden gelmiş, yemek masasına geçmiştik. Yine envai çeşit soslarla, baharatlarla hazırladığı yemekleri yemeye başladık. Köri soslu tavuk yapmıştı bu akşam. Sosu tam kıvamındaydı. En sevdiğimden bir de kırmızı şarap. Yemeğin ardından odamıza geçip üstümüzdekileri çıkarmadan öpüşmeye başladık. Boynumu öpmeye başladı, en çok bundan hoşlanırdım. Şüphesiz bu en mutlu olduğumuz andı. Ölene kadar beraber olmak istiyordum onunla. Yüzüstü bırakıp gitmesi yaşamıma son verme sebebi olurdu. Bu anın bozulmasını istemiyor, yaratıcıya yakarıyordum mutluluğumuz bozulmasın diye. Bir daha bu kadar mutlu olamayacaktık, bu anın ölümsüz olması gerekiyordu. Bir daha bu kadar mutlu olamayacağımızı sezmemle boynunu kavrayıp var gücümle sıkmam bir oldu.