Ellerimi boynundan çektiğimde nefes alamadığını, bir daha da alamayacağını anladım. Birlikte filmler izler, hararetli tartışmaların sonunda soluksuz kalırcasına öperdik birbirimizi. Pazar günleri öğleye doğru uykulu gözlerle salona geçtiğimde o bitmek bilmeyen enerjisiyle kahvaltılar, portakal suları hazırlardı. Akşamları eve yorgun argın geldiğimde dışarıda yemeyi teklif eder, her defasında da reddedilirdim.”Hayır”lardan hazzetmeyen ben ona hiçbir şekilde kızamazdım; çünkü masayı gördüğümde içimi tarifsiz bir mutluluk kaplardı. Özenle serilmiş masa örtüsünün üzerine masayı tam ortalayacak şekilde kayık tabak, içinde mısır taneleri bulunan kenarları çeri domateslerle süslü salatayı yememek için kendimi zor tutardım. Çocukken yediğimiz yer sofralarından farklıydı onun yemekleri. Alelade yemekler yapmazdı ...