Bir dostun tavsiyesiyle bir araştırma kitabı okudum geçenlerde. Sakinlerinin Kürdistan diye adlandırdığı ancak sakinlerinin adlandırdığı biçimde çağrılamayan bir bölgenin neredeyse tarihi boyunca siyasi erkin bütün engellemelerine rağmen bir şekilde kanalını bulup kendini korumuş dili olan Kürtçede icra edilen edebiyat üzerine bir inceleme kitabıydı. Modern Kürtçe Edebiyat… Okurken kitapla ilgili bir yazı yazmaya karar verdim. Haliyle hemen internet üzerinden araştırma yaptım. İnternette bulabildiğim iki kaynak vardı kitapla ilgili: Birincisi Pınar Öğünç’ün Radikal’deki köşesinde "Kürtlerde gündelik hayatın tarihi" adlı yazıydı. Ancak yazı 2010 tarihli. Yani kitaptaki metinler henüz Sıcak Nal’da yayımlanırken… İkinci yazı ise Taraf’ta Misal Adnan Yıldız tarafından kaleme alınan "Berlin ve İstanbul’dan sonra Atina" adlı yazısının sonuna bir dip not olarak basın bültenini verdiğiydi. Kitabın yayınlanmasından hemen önce… Onun dışında yazıların yayınlandığı dergiler ve kitabın satıldığı internet kitapçıları dışında hiçbir yerde adı geçmiyordu. Garip miydi? Aslında pek değil. Yıllardır bir şekilde sesini duyurmaya çalışıp her seferinde başarısız olan bir halkın elbette ki edebiyatı da o kadar önemsenmeyecekti. İşin kötü yanı kitapta da belirtildiği gibi bu zehirli sessizliğin nedenlerinin içinde hiçbir şekilde edebi kaygıların olmaması… Tabii bu da pek garip mi bilmiyorum.
Uykusu Bölünenler, Şener Özmen’in Süreyyya Evren’le Sıcak Nal yayınlanmadan önce üstüne düşündükleri bir proje. Amaçları orada bir edebiyat var uzakta romantikliğine kapılmadan günümüzde artık belli bir kanal oluşturmuş Kürtçe Edebiyatın icracıları üzerine kapsamlı bir araştırma yapabilmek. Kitabın alt başlığı da zaten niyetlerini özetler durumda: "Çağdaş Kürt Edebiyatı: Söyleşiler, Çeviriler ve Okumalar". Kitabı okudukça daha önce bu konuyla ilgili bir çalışma yapmadığım için kendime sinirleniyorum. Gerçi bunu yapabilmek için belli bir dil kapasitesine sahip olmak gerektiğini unutmamak da gerek. Neyse, en azından elimizde bir yol haritası bulunmuş oluyor Şener Özmen’in bu çalışmasıyla. Kitapta, Dilawer Zeraq (Çilkên Pênusê adlı öykü kitabından bir çeviriyle), Mîran Janbar, Kawa Nemir, Îrfan Amîda ("Sê Stêrkên Sondxwarî" adlı şiirinin çevirisiyle) ile yapılmış söyleşiler, yeni kuşak Kürt öykücülerden Amed Çeko Jiyan’ın ve Hawar Dergisi kuşağı öykücülerinden Qedri Can, Osman Sebrî ve Nureddin Zaza’nın öyküleri, şair Lal Laleş’in şiirleri üzerine kısa bir değerlendirme yazısı ve Mele Mehmûdê Bazîdî’nin 18. yüzyılda kaleme aldığı Kürtlerde Gündelik Hayatın Tarihi adlı kitaptan bölümlerle Heciyê Cindî’nin Hewarî (Haykırış) adlı romanından bölümler var. Son olarak da Yaqop Tilermenî’nin "Bunları Hiç Yaşamamış Olmayı Tercih Ederdim" adlı denemesi var.
Özellikle Amed Çeko Jiyan’ın Kürtçe’den çevirdiği öyküleri dikkatimi çekti. Eşiyle birlikte Felaket’ten kurtulan Varjabed’in hikâyesini anlattığı bölümden sadece iki öyküyü çevirmiş Şener Özmen. İnsan devamını okumak istiyor tabii. Ancak elde çeviri olmadığı için okuyamıyor. Bir elektrik kesintisiyle başlayan "Mağara" adlı bölüm, Binbir Gece Masalları gibi birbirinin içine kurulmuş öykülerden oluşuyor. "Bedenin Bilinci" adlı bölümdeyse Felaket’ten sünnet olarak kurtulan ve yaşadıkları yüzünden zevcesi Nûnûfar’la cinsel ilişkiye giremeyen Varjabed’in usturayla penisini kesip atmasının hikâyesi var. İnsanı devamlı bilinçdışına yönlendiriyor anlatı. Tabii metinleri okuduktan sonra kişi kendine sormadan edemiyor: Bu metinler neden Türkçeye çevrilmiyor. Kitabın beni en çok etkileyen diğer bölümüyse Kawa Nemir'le yapılan söyleşi. Gerçek bir entelektüel olan Kawa Nemir sayesinde Kürtçe Edebiyatın bugün geldiği yere geldiğini öğreniyoruz. Bütün Shakespeare sonelerini Kürtçe’ye çeviren Nemir özellikle Kürtçe Edebiyat’ın tarihiyle ilgili önemli sözler sarf ediyor. Nemir’in yeni projesi ise James Joyce’un Ulysses’ini Kürtçe’ye çevirmek.
Bu kadar güzel iş yapılıyor ve Türkçe Edebiyat dünyası nedense ses çıkarmıyor. Birkaç bireysel çabanın ötesine gidemiyor Kürtçe Edebiyatla ilgili çalışmalar. Kitap boyunca her söyleşide en çok yakınılan konu, Kürtçe kitapların Türkçeye çevirisini kitapların yazarlarının veya Kürt çevirmenlerin yapmak zorunda olması… Bununla ilgili çevirmenlere çağrı yapıyorlar hatta. Ancak bu zehirli sessizlikte sesleri yine sadece duymak isteyenlere gidiyor. Yine de Gezi Direnişinden sonra belki de bugüne kadar yaşananlara duyarsız kalmış Türkiye’nin Türkçe konuşan sakinleri orada adı sakinlerince Kürdistan olarak anılan bölgedeki edebiyata duyarsız kalmazlar. Ve bu konuda çalışmalara başlanır. Bizimkisi bir umut… Neden olmasın?