Fotoğraf: Innes Adam Welbourne
Ağaçlarla tanışmanız hangi zamana rastlıyor? Bu yakınlık sürecinden ve yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
96 yılında Arnavutluk’tan İstanbul’a göç etmemizin biraz sonrasında marangoz atölyesinde çalışmaya başladım. Gitar çalmaya da aynı yıl… On üç yaşımda… Ağacın salt ve biçim almış haliyle tanışmam bu zamana rastlıyor. 97'de Pera Güzel Sanatlar’da Ilgaz Benekay ile flamenko gitar, Serhat Özcan ile solfej çalıştım. Pera’daki aldığım eğitim, müziği algılama ve tasarlama olanağının kapılarını araladı. Sonrasında, 98’de tanınmış gitar yapımcısı ve müzisyen olan Murat Sezen’in yanında ilk kez bir gitar yapım atölyesinde çalışma şansına eriştim. Gitar yapımı ve onarımı konularında bildiklerimin çoğunu ondan öğrendim desek, yanılmış olmayız. Bunun yanında atölyenin Tünel’de Galip Dede Caddesi'nde oluşu -ki müzik mağazalarının büyük kısmı oradadır- bir çok iyi müzisyenle tanışma imkanı sağladı. 2000'li yılların başlarında ise müzik biraz daha ağır basmaya başlamıştı. Atölye tüm vaktimi alıyor, müziğe yer bırakmıyordu. Daha çok gitar çalabilmek için bir sene kadar müzik mağazasında çalıştım. 2001 yılında Tünel’de Şahkulu Sokak’ta bir yer buldum ve ilk atölyemi açtım. Daha çok gitar yaptım. Başlangıçta flamenko eğitimi almama karşın zamanla blues müziği yaşamıma yön verdi. Elektrik gitar tonlarından daha çok keyif alıyor, daha iyi duyulur sesler üretmek için çabalıyordum. Hangi ağaçtan nasıl bir tını çıkar, hangi manyetikle nasıl tonlar elde edilir gibi sorulara yanıt aradım. İçi boş elektrik gitar tonlarının daha zengin tını ve akustik kazandırdığı, sustain’in (telli çalgılarda çalgının yapımında kullanılan ağaç, köprü, tel gibi bir çok bileşene bağlı olarak farklılık gösterebilen, tele vurulması ile başlayan tınının tamamen susmasına kadar geçen süre) daha uzun ve dinamik çıktığı ayırdımına vardım. Yaptığım çoğu gitarda delik olmamasına rağmen içini boş yapar hale geldim. Böyle böyle kendi imzam oluşmaya başladı. Ömer Hayyam’ daki atölyemde gitar yapımı ve onarımına devam ediyorum. Bir de müzik var tabi.
Sıkça çalan bir müzisyen olduğunuz biliniyor. Çaldığınız projelerden söz açar mısınız? Müzisyen oluşunuz ağaca yaklaşımınıza nasıl yön veriyor?
Son birkaç yıldır Mitanni Jazz Cafe’de, sabit olmayan bir kadroyla haftanın bir ya da iki günü blues, jazz, fusion gibi müzikler çalıyoruz. Müziğimiz doğaçlama üzerine kurulu, çalınan zamana ait ve bir kerelik. Bunun yanında yerel müzikleri keşfetmek adına farklı müzik gruplarından oluşan, YaylaBend... Etnik müzikler üzerinden ilerleyip, hislerimizi açığa çıkardığımız YaylaBend ile düşündüklerimiz arasında bir de yakın gelecekte kültürel-müzikal bir belgesel çekmek var.
Gitar çalmamın yanında fazlaca müzik dinlemem kuşku yok ki ağacın sese dönüşüm sürecini iyi izleyebilme fırsatı veriyor. Seslerin ayırdına varabilmek, ağaçla olan bağınızı güçlü tutuyor. Ulaşmak istenileni içselleştirip doğru bir yol izlemenizi sağlıyor.
Fotoğraf: Ece Ali
“Şiirin oluşum serüveni bilinmez. Öyle ki bu yaratıcısına bile kapalıdır. Kapalıdır, çünkü şiir bu serüvenini tek başına yaşar. Kimseyi karıştırmaz. Bir ağaç gibi…” İlhan Berk, şiire olan bakışını dile getirirken ağaçların iç serüvenlerinin olduğu savını ortaya atıyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Ağacı işlerken varacağı yeri kestirsek bile bazı zamanlar istenilene ulaşmak mümkün olmuyor. Öyle ki; yapımcısına kendini kapatıp, son sözü söyletmiyor. Gideceği yeri kendisi belirliyor. Bu da ağaçların iç serüvenlerinin olduğunu doğruluyor.
İyi bir çalgı yapımı için gerekli koşullar nelerdir?
Her şeyden önce, ağaca şekil verecek kişinin -ya da yapımcının desek daha doğru- belli bir birikiminin, tecrübesinin olması ve ağaçları tanıması iyi bir çalgı yapımı için baş gerek. Ağacın ilk elden doğru kesilmesi mühim. Ayrıca, mukavemet ve zengin bir tını için, damar ve su yollarının ince, uzun ve düzgün olmasının fazlaca yararı var. Ağaçtan çıkacak ses kadar mukavemeti de önemlidir çünkü. Tasarlanacak enstrumanın tarzına, ulaşılmak istenen ses karakterine göre bir ağaç kombinasyonu yapmalı. Kolaymış gibi duyuluyor. Bazı ağaçların iki yüzden fazla türü olduğu düşünülürse, duyulduğu kadar kolay olmadığını anlamak fazla zaman almıyor. Doğru ağaçların birlikteliğinin yanında tamamlayıcıların da ağaçla olan uyumu göz ardı edilmemeli. Gitarı ele alırsak, eşiğinden burgularına, manyetiğinden teline kadar çalımı ve sesi etkileyen fazlaca değişken var. Bu değişkenlerden birinin uyumsuzluğu, istenilen karaktere, dengeye ve ses netliğine ulaşmayı güçleştirir.
Fotoğraf: Özlem Sarıyıldız
Peki, çalgı yapımında hangi ağaçlar daha sıklıkla kullanılıyor? Türkiye’de durum nasıl?
Türkiye’deki ağaçların en çok bilineni ladin olsa gerek. Artvin/ Borçka bölgesindeki ladin ağaçlarının keman ve kontrbas yapımı için İspanya’ya ihraç edildiğini biliyorum. Gül, ceviz, dut, gürgen, maun gibi ağaçlar Türk müziği çalgılarında sıkça kullanılıyor ve güzel sonuçlara erişiliyor. Çalgı yapım malzemesi bakımından Türkiye’nin iyi yerde olduğunu söylemek mümkün. Abanoz, venge, maun, pelesenk, sedir gibi gitar yapımında tercih edilen ağaçların çoğu türüne ise Avrupa, Amerika ve Latin Amerika ülkelerinden ulaşılabiliyor.
Son olarak, sizde çalgı yapımının müzik icranıza daha ağır bastığını görüyoruz. Bu maddi kaygıların gereği mi?
Çalgı yapımı ve müzik, yaşamımı güzelleştiren nedenler. Birinin diğerine ağır geldiği dönemler olmuyor değil. Ama bu maddi yönleriyle ilgileniyorum anlamına gelmez. Daha içsel ve ruhani bir durumla yaklaşıyorum. İkisinin de varlığının devamı dileğiyle…