Duru Zamanlar, göğü kucaklama isteği uyandıran bir albüm. Uzaklaşmak, sese ulaşmak ya da yalnız bir sese benzemek… Benzemek hiç duyurulmayana… “Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor…” Sesin de kelimelerin de sonlu olduğuna inanıyor kişioğlu. Gene de bir sese benzemeyi imliyor içim. Ne iyi…
Tanju Duru’nun, içini doldurduğu soy ismi, kedileri, bisikleti, doğa yürüyüşlerine çıktığı yol arkadaşları, dostları ve müziğiyle kendine başka bir dünya oluşturduğu, yarattığı bu güzel evrende tüketimden daha ziyade üretmeye, ürettiğini vermeye odaklı bir yaşam sürdüğü bilinir. Bir Kızılderili atasözü; “Doğaya uzak kalanın kalbi sertleşir,” der. Tanju Duru, tüm karmaşanın arasında doğaya yakın olmaya, ağaçların, kuşların ve dahi böceklerin sesine gerek duyuyordu. Kendi sesini arıyordu belki de. Kim bilir… İki bin sekiz, ekimin birinde Demirkazık Dağı dönüşü sırasında talihsiz bir kaza ile aramızdan ayrıldı, Duru. İki yüz metre yükseklikten sendeleyerek kalbimize çakılması dün kadar yakın, bugüne uzak… Beş yıl, ve fazlası…
Müziğe piyano dersleri alarak başlayan Tanju Duru, evde piyano olmadığı için abisi Cüneyt Duru’nun gitarıyla oyalanmaya koyulmuş ve uzun yıllar boyu gitara yakın kalmış. Profesyonel müzik hayatı Emin İgüs, Şebnem Tuncay Ünal, Vedat Verter, Tugay Başar ve Hakan Yılmaz’ın kurduğu Ezginin Günlüğü grubu ile başlıyor. Topluluğa on dokuzundayken dahil olan Duru, Emin İgüs, Nadir Göktürk ve Cüneyt Duru ile grubun bestelerinin ve Anadolu ezgilerinin seslendirildiği beş albümde yer aldı. Ve pek çok konserde… 80 sonrası, müzik yapmanın olanca zorluğuna, sansüre, yoğun baskıya inatla ayak direyebilmiş ve nitelikli ürünler verebilmiş ender müzik topluluklarındandır, Ezginin Günlüğü. Bu bağlamda önemli ve değerlidir… 89 yılında, Ezginin Günlüğü müzikal anlaşmazlıklar nedeniyle çıkmaza girdi. Grup üyeleri 90 senesinde grubu dağıtma kararı aldı. - Üç yıl sonra Nadir Göktürk, yeni bir topluluk oluşturdu. Eski yol arkadaşlarıyla olan dostluk bağlarını hiçe sayarak, yeni grubuna Ezginin Günlüğü ismini verdi. Halen aynı isimle çalışmalarını sürdürmekteler. İyi albümler yapmadılar değil. -Ezginin Günlüğü yerine başka bir ad konsa daha samimi gelirdi. Sıcak bulmuyorum… -
Ezginin Günlüğü, grup üyelerinin kararıyla dağıldıktan sonra, Tanju Duru kayıtçılığa girişti. Önceleri evde yoğunlaştığı müzik kayıt işlerini Durukayıt stüdyosunu açarak daha ciddi bir boyuta taşıdı. Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Sumru Ağıryürüyen, Şevket Akıncı, Ayşe Tütüncü, Sarp Maden, Akın Eldes gibi değerli müzisyenlerin albümlerini kaydetti. Sıcaklığını kaydettiği albümlere aktardı. Dostluğunu da… Bireysel çalışmalarına da bu süreçte devam eden Duru, belgesel ve film müzikleri de yazdı. Iraklı yönetmen Ravin Asaf’ın Gelbe Tage (Sarı Günler) filmine -ki Türkiye’de sansüre maruz kalmış bir filmdir- müzikleriyle eşlik etti. Bir de Duru Zamanlar var tabi…
Duru Zamanlar, Tanju Duru’nun Ezginin Günlüğü sonrasında biriktirdiği müziklerin seçkisi halinde 2007 yılında dinleyiciye sunuldu. Albüme dokunan pek değerli müzisyenler; Erkan Oğur, Muammer Ketencioğlu, Yinon Muallem, Akın Eldes, Adnan Karaduman, Kıvanç Someren, İlkin Deniz, Turgut Alp Bekoğlu, Cem Aksel, Patrick Chartol, Genco Arı, Ayşenur Kolivar, Tugay Başar, Serdar Gönenç, Göksun Doğan, Hasan Esen ve Melih Özçelik… Albümün tümüne yükü ağır müzikler hakim. Ülke ve dünya halinin getirdiği sıkıntılar, zorunlu göçler, kayıplar, yağmalar ve dahası… Albümde dokuz eser yer alıyor. http://tanjuduru.net/duru/page2.html adresinden ulaşabileceğiniz albüme, sonradan hediye niteliğinde bir parça daha eklenmiş… Parçaları teker teker irdeleme işine girişmeyeceğim, her biri ayrı bir yazının konusu olur çünkü. Yine de usulca değineyim. "Altı Eylül ve Yedi Eylül"de, kuşkusuz o hazin olay var. Parçadan kendi altı-yedi eylülümü çıkarıyorum. “Kış çöker birden, solar iklim…” Dost meclislerinde sözü edilir değil. Söz etmiyorum… "Aklım Hep Sende", güzel bir aşk şarkısı… Derin özlem ve bağlılıkla yazıldığı hissini veriyor. Kıvanç Someren’in sözleri, parçanın iyi bir prozodi oluşturmasına olanak sağlamış. "Ağrı Zamanı", bildiğim kadarıyla Duru’nun dağcılık kazasında yitirdiği arkadaşına yazdığı bir müzik. Ağrılı, diğerleri gibi… "Halfeti Zamanı" ve "Nihai"deki sesler sonunda kendime çıkan bir yol oluyor. Yolu düşünüyorum... "Hüzn", -bir ü atılmış hal- Hrant’ a adanmış. Son yazıyı ve o derin hüznü anımsatıyor. “Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce…” İkindi üzeri zabitsiz bir hayat için yola çıktığınızı düşünün. Geri dönüşünüz yok. Demir köprüden hızla geçip gidiyor tren. Düşünün. Çocukluğunuz camdan bakıyor. Bir düşünün… Gülüşlerinizi, paramparça olan gülüşlerinizi… Son iki parça olan "Son Jenerik" ve "Sonbahar Rüzgarı"na da kulak verip, albümü tamamlayınca bilinmeyen yere, o büyük tümceye varıyorsunuz.
Duru Zamanlar, göğü kucaklama isteği uyandıran bir albüm. Uzaklaşmak, sese ulaşmak ya da yalnız bir sese benzemek… Benzemek hiç duyurulmayana… “Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor…” Sesin de kelimelerin de sonlu olduğuna inanıyor kişioğlu. Gene de bir sese benzemeyi imliyor içim. Ne iyi…