“Küçük Feministin Kitabı” ve Düşündürdükleri

Hülya Soyşekerci
Kız çocuklarına feminist düşünceyi, feminizm ve kadın hakları tarihçesini ana hatlarıyla anlatmak, öğretmek; onlara bilgi ve bilinç kazandırmak için kaleme alınmış Küçük Feministin Kitabı, yetişkinler tarafından da ilgiyle okunabilecek pek çok özelliğe ve hatırı sayılır bir bilgi hazinesine sahip.

Kendi kişisel tarihimize baktığımızda biz kadınların hafızasına/ hayatına kazınan çok önemli bir kırılma ânı vardır; erkek çocuklarla kız çocuklar arasında derin bir ayrımın yaratılmış olduğunu fark ettiğimiz, sarsıldığımız müthiş bir andır o. “Neden?” diye sorarız o an; “arada ne gibi farklar vardır ki toplum erkek çocukları kızlardan daha fazla önemsemekte ve onlara daha çok değer vermektedir?” Neden? Niçin? Nasıl?…derken soru işaretleri zihnimize birer çengel gibi takılır. Yanıt arayışları başlar içimizde; böylece, yaşamakta olduğumuz acı gerçeği anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırız.
O andan itibaren, yaşadığımız topluma sorgulayan, eleştiren gözlerle ve derin bir farkındalıkla bakmaya başlarız. O an,  değişimin, dönüşümün, hayatı anlamanın, haksızlıkların üstüne gitmenin; kısacası büyümenin başladığı bir andır aslında. Pek çok kız çocuğu, oldukça erken yaşta bu gerçeği keşfettiği ve bu soruna kafa yormaya başladığı için erkenden olgunlaşır.
Sokrates’in dediği gibi; “sorgulanmayan bir hayat yaşanmaya değer değildir.” Sordukça, yanıt aradıkça, araştırdıkça, olguların nedenlerini keşfettikçe hayatın özüne ulaşır insan.
Küçük Feministin Kitabı’nın sayfalarında olaylar, küçük bir kız olan Ebba’nın, bir gün, gazetede çizgi roman ararken sayfa üzerindeki bir fotoğrafın gözüne takılmasıyla başlıyor. Dünyayı yöneten güçlü ülkelerin başkanları ve yöneticilerinin yer aldığı bu fotoğrafta, bütün yöneticilerin erkek olduğunu fark ediyor Ebba. Bunun neden böyle olduğunu düşünmeye başlıyor; kendisinden büyük olan yeğeni Jorinda’ya e-mail atarak bu durumu soruyor.  
Jorinda’dan ona gelen yanıt hayli düşündürücüdür. Dünya toplumlarında erkek egemenliğinin çok eskiden beri böyle devam ettiğini yazmıştır Jorinda. Bunun tam anlamıyla bir haksızlık olduğunu belirtmekte ve şöyle demektedir: “-Geçmişten bugüne kadar geçerli olmuş şeyleri değiştirmek o kadar da kolay değil. Hem zaman alır hem de zordur. Bu meseleyi sorgulamak yorucu, işi oluruna bırakmak da kolaycılıktır. Birçokları bu durumun olduğu gibi kalmasından yana. Özellikle erkekler. Sana söz, böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek. Bu durumu değiştirmek için çalışacağız. Bizim sayımız çok. Ne kadar çoğalırsak, işimiz o kadar kolaylaşır ve çabuklaşır.” Kendisine bu konudaki görevinin ne olabileceğini ve nereden başlaması gerektiğini soran Ebba’ya der ki: “-Ebba, sen gazetedeki fotoğrafı gördüğünde kızdın ve bu işe başladın bile. Haksızlığı görmek iyi bir başlangıçtır. Sonraki adım, bunu nasıl değiştireceğini düşünmektir.”
Ebba’nın toplumsal cinsiyet ayrımcılığını araştırması ve sorgulamasıyla başlayan sayfalar ilerledikçe Ebba ile birlikte düşünce ufuklarımız biraz daha genişliyor. Bu konuda kendi gibi duyarlı arkadaşlarıyla Beşler Grubu adlı bir grup kuran Ebba, grup arkadaşlarıyla birlikte harekete geçiyor.  Gruptakiler hep birlikte konuyla ilgili araştırma yapmaya, araştırma sonuçlarını birbirleriyle paylaşmaya karar veriyorlar.
Kız çocuklarına feminist düşünceyi, feminizm ve kadın hakları tarihçesini ana hatlarıyla anlatmak, öğretmek; onlara bilgi ve bilinç kazandırmak için kaleme alınmış Küçük Feministin Kitabı, yetişkinler tarafından da ilgiyle okunabilecek pek çok özelliğe ve hatırı sayılır bir bilgi hazinesine sahip.
Küçük Feministin Kitabı’nı hazırlayan İsveçli yazar-ressam Sassa Buregren; kurgu, diyalog, feminist tarihçe ve belgeleri ustalıkla bir araya getirerek ve sayfaları kendi çizdiği karakalem resimlerle donatarak önemli bir çalışmaya imza atmış. Sassa Buregren çalışmalarını şöyle tanımlıyor: “Çalışma hayatım bitmeyen bir keşif yolculuğu. Resim ve yazı, dünyayı anlamak için kullandığım araçlar. Benim için kelimeler ve resimler birbirini besleyerek el ele giden iki dil.”
Küçük Feministin Kitabı’nı biraz didaktik bulabilirsiniz; ancak bu kitabın bir “çocuk edebiyatı metni” olmadığını, yer yer kurmacaya başvurarak feminizm hakkında bilgiler veren bir “çocuk başucu kitabı” olduğunu dikkate alırsak, Küçük Feministin Kitabı’nın hakkını tam anlamıyla verebileceğimizi düşünüyorum.
Küçük Feministin Kitabı’nda yazar, İsveç toplum yapısından yola çıkmış olsa da,  tarihsel süreçte tüm Avrupa ve dünya toplumlarında kadınlara/kız çocuklarına uygulanan cinsiyet ayrımcılığını örnekler üzerinde gösteriyor. Bu ayrımcılığın yüzyıllar boyunca erkeklerin elinde bulunan toplumsal güç ve iktidardan kaynaklandığı gerçeğini ilgi çekici bir tarzda işliyor.
Kuşaklar boyunca genç kızların, kadınların toplumsal mücadelelerini, hak arama çabaları ve girişimlerini, bu amaç uğruna çektikleri çileleri, Ebba’nın anneannesiyle konuşmaları üzerinden, diyalog tekniği yoluyla anlatan yazar, özellikle kadın hakları ve feminizm olgusunun demokrasiyle yaşamsal bağını gösteriyor ve bu bağın öneminin altını çiziyor. Seçimlerde oy kullanma hakkının kadınlar için ne denli önemli olduğunu dile getiriyor; yönetenleri seçmede söz sahibi olmanın, gerektiğinde ve istendiğinde yönetici olup topluma yön vermenin, oy hakkı kazanımları, seçme/seçilme hakkı ve demokratik sistem içinde gerçekleşebileceğine işaret ediyor. 
Oy hakkı ve diğer toplumsal haklar konusunda tarihsel süreç boyunca kadınların verdiği mücadelelere, bu yolda büyük çileler çeken öncü roldeki kadın figürlerine yer veren Küçük Feministin Kitabı’ndan ben de birçok şey öğrendiğimi belirtmek isterim. Mesela, günümüzden iki yüz küsur yıl öncesinde Mary Wollstonecraft adlı kadın yazarın kaleme aldığı Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı kitabın, kadın hareketlerinin kaynağında önemli bir yeri olduğunu; Mary’nin sürekli okuyan, düşünen bir genç kız olarak yetiştiğini; ayrıca Kız Çocuklarının Eğitimi Hakkında Düşünceler adlı kitabının da feminizm tarihinde önemli bir yeri ve değeri olduğunu öğrendim. 
Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’nin yazıldığı dönemde Avrupa yepyeni düşünce ve fikirlerle çalkalanırken, insanların yüzyıllardır süren kölelik düzenine ve yoksulluğa son vermek istediğine; bu uğurda Fransa’da bir devrimin gerçekleştiğine değinilen kitapta, bu devrimin tüm toplumu güçlü ve hızlı bir şekilde değiştirdiği belirtiliyor. Ancak devrimin en ironik yönü, özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin kadınlar dışında herkes için geçerli olmasıydı. Mary’nin bu duruma çok öfkelendiğini ve hemen, kısa süre içinde Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’ni yazdığını okuyoruz sayfalar ilerledikçe. Mary’nin iki kızı olduğunu; ikinci kızını doğururken ne yazık ki hayatını kaybettiğini ve doğan kızına kendi adının verildiğini öğreniyoruz. (O dönemde kadınların doğum sırasında ya da loğusalık dönemlerinde hayatlarını kaybetmelerinin çok yaygın oluşu, gerçekten acı veriyor insana.) Mary’nin kızı Mary’nin de (Mary Wollstonecraft Shelley) ölen annesi gibi yazarlığa yöneldiğini ve kaleme aldığı en ünlü eserinin Frankenstein olduğunu öğrenmek, benim açımdan hayli şaşırtıcıydı.
Feminist edebiyatın en ünlü ve en önemli yazarlarının, ana hatlarıyla yaşamöykülerine ve eserlerine de değinilen Küçük Feministin Kitabı’nda özellikle Simone de Beauvoir’a dair bölümler ilgiyle okunuyor.
“İktidar” kavramının, çocukların anlayacağı kendine özgü bir felsefi söylem içinde dillendirildiği ve açıklandığı Küçük Feministin Kitabı’nda, oy hakkı elde etmek için zorlu mücadeleler veren Sufrajetler’den, birkaç sayfayla da olsa söz ediliyor.
Küçük Feministin Kitabı’nda Ebba’nın arkadaşlarının oluşturduğu feminist düşünce ve araştırma grubu, günümüzün toplumunda cinsiyet ayrımcılığının bazı ince ayrıntılarda hâlâ devam ettiğine dikkat çekiyor. Kitapta, kızları dışlama yöntemleri üzerinde de durularak bu duruma çözümler aranıyor.
Kız ve erkek çocukların bir araya geldiği Ebba’nın Beşler Grubu, ailelerin kız çocukları ile erkek çocuklarını yetiştirme biçimlerini de sorguluyor. Bazı ince ayrıntılarda ve kimi belirsiz noktalarda ayrımcılığın sürdüğüne, kızlardan her zaman ince, zarif ve narin olmalarının beklendiğine; erkeklerin güçlü ve mücadeleci olmak üzere yetiştirildiklerine dikkatleri çekiyor. Kişisel özgürlükler alanına özel bir önem veren çocuklar, toplum tarafından empoze edilen güzellik kültürüne de isyan ediyorlar. Güzel olma baskısı ve dayatmasının ortadan kalkmasını, her çocuğun “kendi gibi olma hakkına” saygı duyulmasını istiyor ve bunu içtenlikle savunuyorlar. Kendi halinden, görünüşünden hoşnut, kendisiyle barışık bireyler olarak insanca yaşamanın önemini ve anlamını vurguluyorlar.
Küçük Feministin Kitabı, kız ve erkek tüm çocuklara, toplumsal haklarını anlatan, öğreten; kızlara yönelik haksızlıkların, küçümseme ve dışlamanın, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının kaynaklarına inen, çocuklarda bu konuda bilinç ve vicdan oluşturmayı amaçlayan ilginç bir kitap. Elbette, bu kitabı okuyan ülkemiz çocuklarının da kendi toplumumuza özgü cinsiyet ayrımcılığı üzerinde düşüneceklerinden, bunun tarihsel kökenlerini araştıracaklarından ve bize özgü örnekler üzerinde konuyu anlama ve sorunları çözme çabası içine gireceklerinden eminim.
Çocuk ve yetişkin olarak hepimizi bilgilendiren, düşündüren, sorgulayan, çözümler öneren Küçük Feministin Kitabı; içeriği, anlatım tarzı, resimleri, kurgusu ve belgeselliğiyle bir çocuk kitabından çok daha fazlasını kapsıyor…
    

Kaynak:                                                                                           
Küçük Feministin Kitabı, Sassa Buregren, Çev: Ünzile Tekin, Güldünya Yayınları, Haziran 2015
.