Onu her gün gördüm, istisnasız her gün. Öğretmen arkadaşlarımla okulumuza giderken. Yol üstünde. Kuyusırtı’nda. Bir eve doğru. Bir adam. Yarım şalvarlı. Elinde bir mendil. Halayın başı ve sonu. Yani tek başına tepinen bir yalnız kalabalık. Recep. Bu onun adı. Deli Recep.
Sordum tanıyanlara, dediler: “O bir delidir.” Kısacık: “Deli.” Sustum öylece, çokça merak. Bekledim. Sonraki gün gözlerine bakmaya. Göz çizgilerine. Daha derine. Kalbi yanlış çizilmiş bir zamana. O vakte erişmek için. Geçmişi şimdiye taşımak üzre. Eğildim. Recep’in içine. Belki biraz kendime. Belki. Biraz. Kendime.
Sevdiği kızın adıymış Kibar. Recep’inmiş. Sevmiş onu Recep, büyük sevmiş. Çok büyük. Vermemişler ...