Sendin, kendini bir yara bildin. Uyluğundan diz kapağına uzayan bir atlastı
derin – uğultun, kuytun üşüdüğümüz orman. Kımıltılarımız yarasıyla beslenen kurtçuklarımız ve onulmaz bir geçmiştir yörüngemizde dönen sineği tokatlayışımız. Gövdemizde iri yaban güller açtırır. Şark güller. Acıyı oradan baktırır, uyutur köklerinde. Hâlâ uyumadın mı?
Kıyıda ahşap iskemle. Dingin ikindiler -güneşten saklanacak tek ağacımız bile yok! Kararmış gümüşler gibidir şimdi avuçlarımızda saklanan. Otlar ve dallar durduğunda, güneş karardığında, bulut kendine bir kavis çizdiğinde senin burgacınla doğarım. Yarılan denizlerden, kopan dağlardan, yırtılarak kurtulur göğün. İşte benim sevdiğim, senin nefret ettiğin kuş sürüleri büyük
düzensiz ordular kurarak dağıtırlar içimizdeki nefreti. Akışını ezberledim. Sevdim ...